2 Ekim 2013 Çarşamba

Çiçeklerin Kanı


Çiçeklerin Kanı, Anita Amirrezvani tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da %20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Odtü Geliştirme Vakfı Yayıncılık, Roman, 9789944344456, 471 Sayfa, Kasım/2007


Kitabın 15. 16. ve 17. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

Artık evlenme çağma geldiğime karar verilen o yılın bahar aylarında, köyümüzün semalarında bir kuyruklu yıldız peyda olmuştu. O zamana kadar görülmüş kuyruklu yıldızların hepsinden daha parlak ve hayırsızlık getirici olduğu söylenen bu yıldızın, geceler boyunca gökyüzünde dolanıp, soğuk, beyaz ve hayırsız hareleriyle başımıza ne gibi belalar getireceğini çözmek için düşünüp duruyorduk. Köyün en bilge kişilerinden biri olan Hacı Ali, İsfahan'a kadar gidip, ülkenin önde gelen astronomları tarafından hazırlanan bir kitapla birlikte köye yeni dönmüştü. Köydekiler, bu kitapta yazanları yorumlayıp, başımıza gelecek afet ve felaketlerden önceden haberdar olma şansına sahip olmayı ümit ediyordu.
Hacı Ali'nin köye döndüğü akşam, köyümüzün sakinleri birer birer köy meydanında toplanmaya başlamıştı. Merakla, önümüzdeki aylara yönelik kehanetleri dinlemeye hazırlanıyorduk. Ben ve ailem de, köyün tek ulu ağacı olan ve dallarında insanların dileklerini temsilen çaputlar uçuşan asırlık çam ağacının yakınlarında konuşlanmıştık. Meydandaki herkes başını göğe kaldırmış, çeneleri yukarıya yönelmiş, yüzlerinde belirgin bir endişeyle gökyüzüne bakıyordu. Bense, boyum kısa olduğundan, bulunduğum yerden ancak Hacı Ali'nin beyaz sakallarını alttan görebiliyordum; çöl fundalıklarının püsküllerine benziyorlardı alttan bakıldığında. Annem Mahin, karanlık gökyüzünde kıpkırmızı yanan Mars'ı gösterip, "Baksanıza, Mars nasıl da yanıp yanıp sönüyor," diyordu. "Kuyruklu yıldızın hayırsızlığını işaret eder gibi..."
Köydeki pek çok İnsan, kuyruklu yıldız göründüğünden beri beliren hayırsız gelişmelerin farkına varmış veya başkalarının başına gelen belaları duymuştu. İran'ın kuzeyinde baş gösteren veba salgını binlerce insanın ölümüne neden olmuş, Dugabat'daki depremde, evlenmek üzere duvağı başında bir gelin, çevresindeki teşrifatçı kadınlarla birlikte yıkıntıların arasında kalmış ve hepsi havasızlıktan boğulup Ölmüştü. Bizim köyde de, daha önce bu civarda hiç görülmemiş olan kırınızı bir böcek ekinlere musallat olmuş, mahsule büyük zarar vermişti.
O sırada, kalabalığın arasında görünen en yakın arkadaşım Güllü, yanında kendisinden yaşça oldukça büyük kocası Hasan Ali ile birlikte bizim olduğumuz yere doğru yaklaştılar. Hemen kucaklaşıp, yanaklarımızdan Öpüşerek selamlaştık.
"Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordum Güllü'ye. "Ağır," diyerek cevapladı beni, bir eliyle şişkin karnını sıvazlarken. İçinde taşıdığı yeni yaşamın kaderiyle ilgili endişelendiğini biliyordum.
Çok geçmeden, köyün hasta ve yaşlı olan fertleri dışındaki tüm ahalisi meydanda toplanmıştı. Kadınların çoğunun üzerinde açık renk tunikler, altlarında dar paçalı pantolonlar, başlarında saçlarının tamamını kapatan sıkma baş eşarplar ve erkeklerde de uzun beyaz ceketler, benzer pantolonlar ve başlarında da poşuları vardı. Ama Hacı Ali'nin uzun ceketi siyahtı çünkü bu onun Hazreti Muham-med Efendimizin soyundan geldiğini belirtiyordu. Hacı Ali'nin bir elinde bize okuyacağı almanak, öbür elinde de, her yere yanında götürdüğü astrolabı görünüyordu.
"Ey, iyi yürekli köylü kardeşlerim," diyerek başladı sözlerine. Sesi, taşlı tarlada İlerleyen at arabasının tahta tekerleklerinden çıkan tıkırtılara benziyordu. "Sözlerime, peygamber efendimizin ilk müritlerini şefaatle anarak başlamak istiyorum. Özellikle de yeğeni Ali'yi, insanlığın biricik önderini anarak."

Hep beraber, "Şad olsun," diye seslendik.
"Bu yıl için. zikredilen kehanetlerde, düşmanlarımıza bolca kötü haberler vardır. Kuzeydoğuda Özbeklerin buğdayları korkunç bir böcek istilası sonucunda büyük zararlara uğrayacaktır. Kuzeybatıda Osmanlı Ordusu, engel olamadığı yaygın firar vakalarından dolayı zayıf düşecek, imparatorlukları helak olacaktır. Daha batıda, Hıristiyan Krallıkları, önü alınamayan salgın hastalıklar nedeniyle alt üst olacak, krallarının kurduğu bütün düzenler darmadağın olacaktır."
Babam İsmail, sözün burasında hafifçe bana doğru eğilip, "Savaşmak zorunda kaldığımız düşman ülkelerin başlarının belaya gireceğini bilmek her zaman rahatlatıcıdır," diyince, biz de, her zamanki gibi gülüşlerimizi saklamaya çalışarak kıkırdadık.
Hacı Ali, elinde tutup okuduğu kitabın sayfalarını çevirdikçe, kalbim, babamla dağlara çıkıp yürüyüş yaptığımız zamanlarda attığı gibi hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı. Benim en fazla ilgilendiğim konu, bu yıl içerisinde yapılacak evliliklerle ilgili kehanetlerin ne yönde olduğuydu. Heyecandan, annemin bütün uyarılarına rağmen bir türlü vazgeçemediğim huyum olan, başörtümün düğümünden çıkan uçları, parmaklarımla kıvıra kıvıra oynama hastalığıma başlamıştım. Hacı Ali bu arada, içerisinde olduğumuz sene boyunca, yazılı metinlere, kitaplara ve kaligrafık eserlere herhangi bir zarar geleceğinin öngörülmediğini anlatıyordu. Güneyde birkaç deprem yaşanacak, ama büyük zararlara neden olmayacak, ancak Hazar Denizi'nin kıyılarında vuku bulacak savaşlar sonucunda akan kan nedeniyle, deniz, kısmen kan kırmızısı olacaktı.
Bu noktada Hacı Ali, elindeki kitabı havaya kaldırıp kalabalığa doğru sallayarak, sırada okuyacağı kehanetin, diğer tüm kehanetlerden daha ciddi bir uyarı niteliği taşıdığının altını çizer gibi bir hareket yaptı. O ana kadar elindeki gaz lambasıyla, Hacı Ali'nin önünde ona ışık tutan yardımcısı da sıçrayarak yana çekildi.
"Belki de bütün bu söylediklerimin hepsinden kötüsü, bu yıl meydana geleceği beklenen, toplumumuzdaki anlaşılmaz, açıklanamaz yaygın ahlaki bir çöküntünün olacağı yolundaki kehanettir.' diye okumasını sürdürdü. "Bu çöküntü, sadece kuyruklu yıldızın kötü bir etkisi olarak açıklanabiliyor."

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder