Kitabın 21. 22. ve 23. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
MEDYANIN GÖZÜ FATİH TERİM'DE
Türkiye'nin değer yargılarının hızla değiştiğini, sosyal ve politik konularda da değişime gebe olduğunu, ülkemizin doğum sancılarından anlamak olası. Sosyo-ekonomik değişim, doğaldır ki sporu da etkiliyor. Futbolun ülke gerçeklerinden soyutlanması da olanaksız... Bir yandan ligdeki takımlarımızda yabancı çalıştırıcıların egemenliği sürerken, öbür yanda futbol kamuoyu ulusal takım çalıştırıcılığı için yerli teknik adam isteminde birleşebiliyor. Genç yerli çalıştırıcılar yabancılara karşı kendini kanıtlama mücadelesi verirken, Futbol Federasyonu'nun aldığı çok yerinde bir kararla 38 yaşındaki Fatih Terim Ulusal Takım'ın sorumluluğunu üstlenebiliyor.
Çok değil, beş veya altı yıl önce birinci ligde çalıştırıcı olarak görev almak için, teknik direktörlerin 40 yaş üzerinde olması beklenirdi. Yaşın kemale ermesinden sonra insanımızın daha doğru işler yapabileceği inancına dayanmaktaydı bu yargı. Futbolu bırakan bir çalıştırıcı adayı, teknik direktörlük unvanını alabilmek için en az 10 yıl beklemek zorunda kalabiliyordu. Futbol Federasyonu'nun yeni uygulamaları bu yolu kısalttı. Bu nedenle, genç teknik adamların gündeme gelmesi doğal oldu. Bunlardan biri de, Ulusal Takım'ın yeni sorumlusu Fatih Terim'dir.
Fatih Terim, futbolculuk kariyeri oldukça parlak bir çalıştırıcı. Galatasaray ve Ulusal Takım'ın, her futbolcuya nasip olmayacak kadar uzun süre kaptanlığını yaptı. Futbolu bıraktıktan sonra ise bu birikimlerini yeterli görmeyip, Futbol Federasyonu'nun açtığı kurslarda eğiticilik ve çalıştırıcılık yönünü pekiştirdi. Ankaragücü ve Göztepe'de çalıştıktan sonra üç yıl da Sepp Piontek'in yardımcılığını yaptı. Ulusal Takım'da Piontek'in yardımcılığını yaparken Ümit Ulusal Takım'ın teknik sorumlusu olması da, yardımcılık psikozundan kurtulması ve kendi değerlerini ortaya koyup yarışmacı kişiliğini geliştirmesi için iyi bir fırsat oldu.
Tanıdığım kadarıyla, bütün bunları yeterli görmeyerek her gün kendini aşmaya çalışan iddialı bir teknik adam olma yolunda ilerliyor. Dikkat edilmesi gereken noktalardan biri, futbolculuk kariyeri Üst düzeyde olmasına karşın bugünkü yerine tepeden inme gelmemiş olmasıdır. Merdivenin basamaklarını çalışarak, emek vererek ama biraz çabuk çıktı. Bunda onun futbolculuk kariyerinin payı vardı kuşkusuz. Ama Terim'in özelliklerinden biri de bu kariyerin iyi teknik adam olması için yeterli olamayacağını yadsımamasıdır. Bu bilince sahip olduğu için yeniliklere açık ve gelişmeye yatkındır.
Ancak Fatih Terim'in bir dezavantajı var. Bugüne kadar çalıştığı kategorilerde, medyanın etki alanı dışındaydı. Şimdi aldığı görevde, Türkiye'nin bütün gözleri üzerine çevrilirken, bu etkinin yükünü de sırtında taşıyacak. Bu yükün Fatih Terim'e ne denli ağır geleceğini şimdiden kestirmek güç olsa da, futbolculuğundan elde ettiğimiz verilere göre işinin kolay olmadığını söyleyebilirim. Pion-tek üç yıl boyunca sonuç açısından başarılı olamadı, ama yarattığı kişilikli takımla halkın sevgisini ve desteğini hep yanında duyumsadı. Bu, ulusal takım çalıştırıcısı için önemli bir motivasyondur. Dilerim aynı desteği Fatih Terim de bulur. Çünkü Türkiye'de duygusallıkla yaşamın gerçekleri çoğunlukla birbirine karıştırılır. Ulusal Takım'ın sorumluluğu, kulüpler üstü bir görevdir. Ama Fatih Terim Galatasaray'ın eski kaptanıdır. Ulusal Takım'ın da eski kaptanıdır, ama çoğunlukla bu unutulup Galatasaraylılığı akıllarda kalacaktır. Türkiye'de her takıma eşil uzaklıkta duran Piontek'in futbolcu seçimleri bile kulüp yöneticilerince eleştirilmişken, Fatih Terim'in seçimlerine ılımlı yaklaşılabilecek mi?
Sepp Piontek'in göreve geldiği ilk günlerde, hedefin "Fransa 98" olması gerektiğini, gene bu sütunlarda yazmıştım. Görevi devralan Terim'in aynı amacı belirlemesi ve yüreklice ortaya koyması sevindiricidir. Ancak ülkemizin içinde bulunduğu koşullar her yönden öylesine zor ki, belirlediğiniz ereğe ulaşmak için adım başı bir engelle karşılaşıyorsunuz. Her gün onlarca insan ölüyor, ülkemizin 37 aydını diri diri yakılabiliyor. Bu ateşin dumanından futbolumuzun etkilenmemesi olanaklı mı?
Cumhuriyet, 13 Temmuz 1993
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder