4 Kasım 2013 Pazartesi

Behçet Cantürk'ün Anıları

Behçet Cantürk'ün Anıları, Soner Yalçın tarafından yazılmıştır.http://kitapgalerisi.com'da %20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Doğan Kitap, İnceleme Araştırma, 9789759917258, 236 Sayfa, Ocak/2013



Kitabın 18. ve 19.sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.


Liceli Bahri, yoksul ilçenin kaderini değiştirecek ilişkiyi, tesadüf sonucu kurmuştu. Bir akşam Diyarbakır'da içki içerken, müşteri kalabalığı yüzünden aynı masayı paylaşmak zorunda kaldığı Malatyalı Vahdet'le tanıştı. Kısa zamanda dost oldular.

Liceli Bahri ile Malatyalı Vahdet birkaç akşam daha beraber oldular. Bahri yeni arkadaşını Lice'ye davet etti. Oğlu Nizamet-tin'i sünnet ettirecekti, kirvesi olmasını istedi. Vahdet şaşırmıştı. "Seve seve yaparım ama bilmende yarar var, ben Alevî'yim" dedi. O yıllarda Alevîler hâlâ Osmanlı korkusunu üzerlerinden atamadıklarından kimliklerini saklıyorlardı. Bahri sevinmişti: "Ne fark eder, ben de Zaza'yım!"
Alevîler ile Zazalar birbirlerine çok yalandı. Özellikle Tunceli bölgesindeki Zazaların büyük çoğunluğu Alevî'ydi. Zaza Bahri ile Alevî Vahdet rakı kadehlerini Kürtler ve Türkler için kaldırdılar...
Vahdet, Lice'ye gidip arkadaşının yoksulluğunu görünce ona ortaklık teklif etti. Kuşkusuz bu ortaklık teklifinin, zamanla Liceli'yi dünyaya tanıtacağını bilmiyordu!

Malatyalılar, İran'a kaçak yollardan afyon ve hintkeneviri götürüyorlardı. Malatyalı Vahdet, arkadaşı Bahri'ye malların nakliye-sinde taşıyıcılara ihtiyaçları olduğunu söyledi. İş oldukça kazançlıydı. Liceli Bahri düşünmeden kabul etti.

İran'da ilginç gelişme

Tahran hükümeti, 1955 yılında İran topraklan üzerinde haşhaş ekimini yasaklamıştı. Büyük çapta afyon üretilen İran, aynı zamanda bu uyuşturucu maddenin büyük miktarda tüketildiği bir ülkeydi! İranlı afyonkeşler günde 2 ton afyon tüketiyordu.
O yıllarda Türkiye'de uyuşturucu alışkanlığı hiç yoktu. Bu nedenle komşu İran'ın durumu oldukça şaşırtıcıydı.
Bu durumun iki nedeni vardı: İran, XIX. yüzyılda Avrupa'dan mal ithal etmek amacıyla, dövize olan ihtiyacını gidermek için afyon satmaya başlamıştı. En iyi alıcısı ise Hindistan'dı. Afyonun iyi para etmesi üzerine, İran'da haşhaş yetiştirenlerin sayısında patlama oldu. Afyonla "yakından" tanışanlar bitkiyi kullanmayı da alışkanlık haline getirdiler.
İkinci bir neden ise, İran'da hemen hemen hiç doktor yoktu. Bu ülkede ilk tıp okulu 1850 yılında açıldı.
I. Liceli Bahri'nin gerçek kimliğini, haber kaynağıma söz verdiğim için yazamıyorum. Afyon, her türdeki hastalığa karşı ilaç olarak kullanılıyordu. İranlılar, ilaç olarak kullandıkları bu uyuşturucunun ileride alışkanlık yaratacağım bilmiyorlardı. Her iki nedenle, İran halkının büyük bir bölümü afyonkeş olmuştu. Öyle ki, İran hükümeti 1931'de "afyon çekme evleri" kurdu; salgın ülkeyi sarmıştı. Küçük köylerde bile en az on tane afyon çekme evi vardı. Bu durum İran hükümetini kaygılandırıyordu. Sonunda afyonun ekimini ve içimini yasakladılar. Afyonkeşler ihtiyaç duydukları malı karaborsadan ve kaçakçılardan sağlamaya koyuldular. Türkiye, Pakistan ve Afganistan'daki kaçakçılar hiç vakit geçirmeden İran'a afyon ve hintkeneviri "ihraç etmeye" başladılar...

Licelilerin ekmek kapısı

Hava ağarmaya başladı.
Ne Mekkâreci Reşit Cantürk, ne de katırları dinlenmiş, bütün geceyi yürüyerek geçirmişlerdi. Öksürük nöbeti başlamıştı. "Hay aksi" deyip bir küfür savurdu. Bir ağacın altında mola verdi. Birden aklına Bahri geldi. Aynı ilçeden olmanın ötesinde, birbirlerine çok yakındılar. Bu işi ona Bahri teklif etmişti. Eline, Suriye'ye götürdüğü malların değerinden bile daha fazla para geçecekti. "Ben de kısa zamanda Bahri kadar kazanabilir miyim acaba?" diye düşündü.
Yıllar geçip Bahri'nin oğulları ile kendi çocuklarının bu "iş" yüzünden rekabet edeceklerini aklına bile getirmemişti...
Lice küçük yerdi. Herkes Bahri'nin birdenbire çok para kazanmaya başlamasına anlam verememişti. Bahri bir ara kayboluyor, sonra ceplerini altınla doldurup geliyordu. Liceliler birbirlerine soruyorlardı: "Bahri nereden buluyor bu altınları?.."
Kalktı, yola koyuldu.
Mekkâreci Reşit Cantürk, ilk malı teslim ettiğinde anladı Bahri'nin altınları nereden bulduğunu. İranlılar, ödemeyi altınla yapıyorlardı...

Cantürkler
Mustafa ile Havva Cantürk'ün beş çocuğu vardı. Dört erkek, bir kız: Hüseyin, Hacı Mehmet, Ahmet, Reşit ve Amine.
Reşit Cantürk 1923 Lice doğumluydu. Ailesi çok yoksuldu. Katır sırtında mal taşıyorlardı. Önceleri yakın il ve ilçelerle başlayan taşıma işi, daha sonra Suriye ve iran'a kaçak mal taşımaya kadar gitti.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder