26 Şubat 2014 Çarşamba

Gazap Üzümleri

Gazap Üzümleri, John Steinbeck  tarafından yazılmıştır.http://kitapgalerisi.com'da %20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |  Remzi Kitabevi, Roman, 9789751410412, 480 Sayfa,  Aralık/2013

Kitabın 240. ve 241. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Bir zamanlar Kaliforniya, Meksika'ya; toprakları da Meksikalılar'a aitti; sonra paçavralar içinde bir grup ateşli Amerikalı oraya geldi. Toprağa öylesine açlardı ki, hemen ele geçirdiler... Sutter'ın, Guerrero'nun topraklarını çaldılar, sonra bu çılgın, aç insanlara toprak bağışlandı, toprağı bölüp birbirleriyle kavga ettiler. Çaldıkları toprakları tüfeklerle korudular. Evler, ahırlar yaptılar, toprağı kazıp tahıl ektiler. Bunlar mal demekti ve mal, mülkiyeti de birlikte getirmiş oldu.
Meksikalılar, zayıf, gözü tok insanlardı. Bu dünyada hiçbir şeyi Amerikalıların toprağı isteyişleri gibi çılgınca arzulamadıkları için karşı koyamadılar.
Daha sonra işgalciler, toprağın sahibi oldular. Çocukları büyüdü, onların çocukları oldu. Ve toprağa, suya, üstündeki göğe, yeşil otlara, ağaçlara karşı duydukları o büyük açlık geçip gitti. Öyle çok şeye sahip olmuşlardı ki, artık onlar hakkında fazla bir bilgileri yoktu. Bereketli bir toprak, onu kazacak pırıl pırıl bir saban, kanatları havada dönen değirmenler onları ilgilendirmiyordu. Artık uykulu kuşların ilk ötüşlerini işitmek, sevgili tarlalarına gitmek ve günün ilk ışıklarını beklerken, rüzgârın evin çevresinde uğuldayışını dinlemek için sabahları erken kalkmıyorlardı. Bu tür şeyler yitirilmişti. Ürün, dolarla; toprak, getirdiği faizle değerlendiriliyor; ürün daha ekilmeden alınıp satılıyordu. Ürünün mahvolması, kuraklık, sel, yaşam içindeki küçük ölümler değil, para kaybıydı. Tüm sevgileri kazandıkları parayla birlikte azaldı, sertlikleri aldıkları faizle yumuşadı, sonunda, çiftçiliklerini tümden yitirerek ürün tüccarlarına, mallarını yetiştirmeden satan birer esnafa dönüştüler. Sonra iyi tüccar olmayan bu çiftçiler topraklarını iyi tüccarlara kaptırdılar. İnsan toprağa ve üstünde yetişenlere ne denli bağlı, onlar için ne denli sevgiyle dolu olursa olsun, iyi bir tüccar değilse asla yaşayamaz. Ve zaman geçtikçe işadamları çiftlikler kurdular, çiftlikler büyüdü ama sayıları azaldı.
Artık çiftçilik bir endüstri olmuş, sahipleri farkında bile olmadan Roma'nın yolundan gitmeye başlamışlardı. Köle ithal ediyorlardı ama onlara köle demiyorlardı; Çinli, Japon, Meksikalı ve Filipinliydi bunlar. İşadamlarının dediğine bakılırsa pirinç ve fasulye onlara yeterdi. Onlara bundan fazlası gerekmezdi. İyi ücretle ne yapacaklarını bile bilmezlerdi. Bakın, nasıl yaşıyorlar. Bakın, nasıl yemek yiyorlar. Canınızı sıkarlarsa... atarsınız giderler.
Zaman geçiyor, çiftlikler büyüyor, sayıları azalıyordu. Artık tüm topraklar iki-üç çiftçinin malıydı. İthal edilen köleler öylesine dövülüyor, korkutuluyor, aç bırakılıyordu ki çoğu evlerine dönüyor, kimisi de fazla sertleştiği için ya öldürülüyor ya da ülkeden atılıyordu. Ve çiftlikler büyüdü, çiftliklerin sayısı azaldı.
Ürünler değişti. Tarlaların yerini meyve ağaçları aldı, onların diplerine tüm dünyayı besleyecek kadar sebze ekilmişti; salata, karnabahar, enginar, patates. İnsan, tırpanı, sabanı, tırmığı ayaktayken kullanabilir ama salata sıralarının arasında bir böcek gibi sürünmesi, pamuk tarlasında iki büklüm eğilip uzun çuvalını arkasından çekmesi, enginar bahçesinde pişman olmuş bir insan gibi dizlerinin üstünde hareket etmesi gereklidir.
Sonunda çiftçiler, çiftliklerinde hiç çalışmaz oldular. Onlar kâğıt üstünde çalışıyorlardı; toprağı, kokusunu, ona dokundukları zaman kapıldıkları duyguları unuttular; yalnızca ona sahip olduklarını, onunla para kazanıp yitirdiklerini anımsadılar. Kimi çiftlikler öylesine genişledi ki, artık onları bir kişi yönetemiyordu. Gelirin ve giderin hesabını tutabilmek için bir sürü muhasebeci, toprağın verimini yükseltmek için kimyagerler, işçilerin bütün güçleri ile çalışıp çalışmadıklarını denetleyecek kalfalar gerekliydi. Sonra çiftçiler, kendi dükkânlarını açtılar. Yanında çalıştırdıklarına ücret veriyor ama kendi mağazasından yiyecek satın almaya zorlayıp, parasını geri alıyorlardı. Bir süre sonra adamlarına para vermekten büsbütün vazgeçip hesapları tutma derdinden kurtuldular. Bu çiftlikler krediyle yiyecek veriyorlardı. İnsan iş bulup karnını doyurabilirdi; iş bittikten sonra bir de bakardı ki şirkete borçlu kalmış. Çiftçiler, yalnız çiftliklerinde çalışmamakla kalmıyorlar, sahip oldukları çiftlikleri hiç görmüyorlardı bile.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder