19 Haziran 2014 Perşembe

Kızıl Saçlı Kontes

Kızıl Saçlı Kontes, Adnan Binyazar tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Can Yayınları, Öykü, 9789750722004, 130 Sayfa, Haziran/2014
Kitabın 74. ve 75. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
 
İneğin altının temizlenmesi, sağılması, kahvaltının hazırlanması, öğle akşam yemekleri; gün ışımadan uyanıp işe koyulan anneme bakıyordum. Akşamları daha lokmalar ağzındayken bir yere kıvrılıp uyuyordu. Annemi öyle görünce içime acı çökerdi. Geleneğin gözü kör olsun; her şeyi kadından beklemeye alıştırılmıştık, acırdık; ama hiçbirimiz yerimizden kımıldayıp bir işin ucundan tutmazdık.
Bunun bilincinde olmama karşın, programlanmış bir aygıt gibi, sabah akşam, durmadan Gülhanım'a ne zaman gideceğimizi soruyordum anneme. O günlerde, ilçemizin seksenini aşmış saygın kişilerinden Numan Amca, berberde saçlarımı kestirirken, "Çocuğum, sen nasıl soylu bir ailenin torunu olduğunu biliyor musun?" diye sorunca, bekleme sabrım taşmıştı, Gülhanım'ı bir an önce görmek istiyordum. Gitme günü ertelendikçe, annemin durumunu bildiğimden üstelemiyor, küskün duygularımı içime atıyordum.
Annemle iç içe odalarda uyuyorduk. Uykuya dalarken, geçmişte çektiklerini içli ezgilerle dile getiriyordu. Son günlerde öyle yoruluyordu ki, yastığa başını koyar koymaz uyuyordu. Annemin, iç dünyamı besleyen ezgilerinden yoksun kalmak acı veriyordu bana. O nedenle Gülhanım'ı görmeye can atsam da son günlerde Gülhanım'a gitmekten söz etmiyordum.
Bir akşam yattığı odaya girip uyuduğunu sandım. Meğer gecikme aklına gelince uykusu kaçmış. Birden karşımda belirince bir şey oldu sandım.
"Onlar erken yatmaz, bu saat de geç sayılmaz; hadi kalk, 'sandalyede biçimli oturuşu'nu beğendiğin Gülhanım'a gidiyoruz," dedi gülümseyerek, lafını da vurdu: "gidelim de, Gülhanım sandalyede nasıl 'biçimli oturuyor'muş, ben de göreyim..."
Elimdeki kitabı başımın ucuna koydum. Kalkmamla giyinmem bir oldu.
"Ben hazırım!"
Pek geç olmasa da hava kararmıştı. Gökte ay vardı ama henüz parlaklığını gösterecek yere gelmemişti. Gür yapraklı ağaçların karanlığa boğduğu dereden geçecektik. El fenerim yanıma aldım. Küçük yerlerin en iyi yanı, gidilen yerlere tezce varılmasıdır. Önceden haber vermeye de gerek duyulmaz. Konağa varışımız yarım saati bulmadı. Tokmağa elimi uzatmıştım ki, yukarıdan, Gül-hanım'ın, "Geliyorum," sesini duyduk. Merdivenlerden uyumlu tıkırtılarla indi, birlikte orta kattaki salona çıktık. Ayakta daha uzun görünüyordu. Dal gibi de inceydi. Gaz lambasının solgun ışığı altında bile yüzü aydınlık, bakışları canlıydı. Annemle kucaklaştılar. Uzattığı ince parmaklı elini öptüm. Annem uzun girişler yapmadan
konuya girdi.
"Gülhanım," dedi, "bu oğlan, uzaktan görmesine karşın sizi öve öve bitiremiyor. Kaç gecedir, ona gidelim, diye tutturdu. Buranın işlerini biliyorsunuz, biri bitip biri başlıyor. Ancak şimdi vakit bulabildik. Geç oldu, kusura bakmayın. Umarım sizi rahatsız etmiyoruz..."
"Rahatsızlık ne demek, gelişinize çok sevindim. Demek bu terbiyeli çocuk, sizin oğlunuz... Her gün kapımızın önünden geçiyor. Allah bağışlasın; her geçişinde de bizleri selamlıyor," dedi.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder