23 Haziran 2014 Pazartesi

Ufukların Sultanı Fatih Sultan Mehmed

Ufukların Sultanı Fatih Sultan Mehmed, Mustafa Armağan  tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Timaş Yayınları, Tarih, 9799752634199, 223 Sayfa, Haziran/2014

Kitabın 130. ve 131. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.


Büyük bir plan, her gün durmadan
işleyen bir faaliyet kat'i anlarda
emniyetli bir sükûn...
NAMIK KEMAL, Evrak-ı Perişan

Mimarlık tarihçisi Sedat Çetintaş, 1949 yılında Behçet Kemal Çağlar'ın çıkardığı Şadırvan dergisinde kaleme aldığı coşkulu bir yazıda Fatih Sultan Mehmed'in ruhanî kılıcını, topunu, tüfeğini yüklenerek önce 'bizleri' fethetmesi, cehalet dünyamızı yıkıp öncelikle bu ülkenin insanını aydınlığa çıkarması gerektiğini yazmaktaydı. Nitekim Necip Fazıl Kısa-kürek de, 1968 yılında MTTB'de gençlere yaptığı bir konuşmada, Fatih'i, nur saçarak dünyamızın etrafını dolaşan bir füzeye benzetmiş ve bu füzeyi artık kendi dar ve sefil perspektifimizden değerlendirme yanılgısından kurtulup bizzat onun içine binmeye çalışarak dünyadaki halimize oradan bakmayı teklif etmiştir.
Gerçekten de ne kadar benzersiz bir tecrübe olurdu bu!
İyi de o 'nur saçarak' dünyanın etrafını deveran eden füzenin içinden buraya ve bu zamana bakmak bize ne kazandıracaktır?
Sizi bilmem ama bana, biri mimarlık tarihçisi, diğeri şair-mütefekkir olan bu iki yazarın dünyalarında Sultan Fatih'in hala nefes alıp vermekte, hatta bugüne yönelik ciddi tekliflerde bulunmakta oluşu ve geleceğimiz adına umut küfeleri sırtlanmış görüntüsü, fevkalade anlamlı görünüyor. Onların nezdinde Fatih yaşayan bir önderdir adeta. Velhasıl, onların dünyasında Fatih hep buradaydı ve yaşıyordu... Hatta belki çoğumuzdan da daha kanlı canlı bir şekilde...
Oysa biz Fatih'i ve kutlu fethini nedense hep olmuş bitmiş bir hadise gibi anlatır ve onu daima bugünkü dar nokta-i nazarımızdan değerlendiririz. Sanki o epeyce bize benzemekte, aşağı yukarı bizim gibi bir fani kılığında adımlamaktadır tarihin tozlu sokaklarını. Daha doğrusu, üç boyutlu özelliğini kaybetmiş, beynimizin sathında şöyle böyle ayakta durabileceği kadar cüz'î bir makam bağışlamışızdır ona. Bu "göktaşına layık gördüğümüz mevki, kendi fakir cirmimizden ibarettir, vesselam...
Öte yandan acaba şu tarz 'ağır' soruların uğradığı olur mu semtimize:
Mesela Fatih Sultan Mehmed Han günümüz dünyasında yaşıyor olsaydı 'fetih' adına hangi baş döndürücü hedeflere kilitlenirdi? İlla ki şehzade, padişah, devlet başkanı olacak değildi ya; mesela koltuğuna gömülmüş bir bilgisayar programcısı olsaydı, kendi alanında hangi balta girmemiş ormanlara pervasızca dalar, bu vakte dek yapılmayan ne gibi akla ziyan işleri gerçekleştirmeye kalkardı? Maddi planda bir Bill Ga-tes'in başarısına ortak olur, hatta onu da sollamaya soyunur muydu dersiniz? Ya da bir doktor, bir fizikçi, bir tarihçi kimliğiyle arz-ı endam etseydi dünyamıza, ne tür inanılmaz işleri ışık süratinde başarırdı? Çağın kör gözünün seçemediği ırak ufukları o delici nazarlarıyla yoklar, yine geçmiş ile gelecek arasına gül kokulu bir "altın köprü"yü maharetle asar mıydı?
Spekülasyonların sonu gelmez. Yukarıdaki soruları çoğaltabiliriz elbette. Ama bu laf kalabalığında gözden kaçırmamamız gereken asıl ince nokta şudur: Fatih'i, tarihte ununu elemiş, eleğini asmış 'ölü' bir şahsiyet olarak mı görüyoruz, yoksa diri ve misyonu halen devam etmekte olan bir sürecin kurucu aktörü olarak mı?
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder