16 Temmuz 2014 Çarşamba

Birinci Dünya Barışı

Birinci Dünya Barışı, Riitta Cankoçak tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Everest Yayınları, Roman, 9786051417554, 376 Sayfa, Temmuz/2014
Kitabın 318. ve 319. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.


Yollarındaki fenerleri yakmıştır deniz.
Hançer tek yenilgisini bizden almıştır,
Bakmaktadır oluğunun ülkesinden akşama,
Düşerken kanatlarına tutunan kuşlara.
Ve biz son yenilgimizi ondan almışızdır.
Bir dilencinin sesindeki gri sessizliği
Nedense ürkütüyor, dağcıların göğünü,
Denizleri sırtlarında birer panterle geçen
İp yürekli gemicilerin yüzünü ürkütüyor
Bir hançerin paslanırken çıkardığı gürültü.
Ülkü Tamer

trenin tekrar hareket etmesi, sultan'ı uyandırdı, uyanır uyanmaz hemen dikkatle çevresinde gezindi bakışları, hayatın tüm acılarına açıktı gözleri ve etrafında olup bitenlerden hiçbir şey kaçırmayarak pırıltılı bakışıyla olan biteni seyretti bir süre. arkadaşlarının konuşmalarını dikkatle dinledi, sünger gibi bütün duyduklarını emiyordu, biraz da yeni uyanmış olmanın verdiği rehaveti samimiyetle karıştırarak içtenlik gösterdi, kendi fikrini masadakilerle paylaşmak için konuşmaya can atıyordu.
ontoloji, ekonomi, sınıf mücadelesi, patriarkal toplumlar, emperyalizm gibi ağırbaşlı kavramları, sanki sokak, canavar, kaçmak, vurmak, kesmek gibi sözler kadar iyi biliyormuşçasına aynı rahatlıkla kullanmaktaydı, hepsini, kendi ceplerine kadar biliyordu, sömürünün, şiddetin, aşağılamaların gizemli mekanizmasını, sadece söz olarak değil, anlam olarak da çok iyi öğrenmişti, emperyalizm onun kemiklerinde sızlıyordu, milliyetçilik gözlerini her an patlatacak gücü hissettiriyordu, kirliliğin nasıl temiz gösterilebildiğini ve temiz olanın kirletilme çabalarını dünyanın renkleri kadar iyi öğrenmişti, binaların insanların güvenliği için olmadıklarını, güvensizliklerini saklamak için yapıldıklarını da anlamıştı, kadınların çocuklarını oyuncaklar gibi kabul etmelerinin yollarına da tanık olmuştu, şimdiyse bu tüm bildiklerini, öğrenmek zorunda kaldıklarını resmi adlarıyla duymak büyük bir heyecan yarattı onda. büyük kolaylıkla kaydediyordu o adlandırmaları, dinledi, dinledi, o kendi kanının vücudunda dolaşması gibi doğallıkla bildiği şeyleri tek bir kere duyduktan sonra, hiç zorlanmadan aklında tutuyordu, tek endişesi, bunları kendi ağzından tekrarlamaktı, işin orasından emin değildi, bir tuzak olabilirdi bu durumun içinde, o kavramlar onun hakkı olmayabilirdi, onun kaderi tuzaklara düşmekten ibaret olduğundan, şimdi o kelimeleri yüksek sesle söylerken bir efendilik taslama belirtisi sayılabilirdi bu iş, bunun tuzak kuranların dili olduğundan da şüpheleniyordu çünkü, ama yine de korku bu öğrenmenin hammaddesi olmasına rağmen, yokluğunu doldurmaya dayanamadı, kabul ediyordu olguları, hatta emiyordu onları.
bir ara, o da sohbete katıldı:
"ama sizlerde bir tuhaflık var. kitaplar gibisiniz, fazla düzgün konuşuyorsunuz ve diliniz bile rapor gibi. anladım, insanların daha iyi olmalarını istiyorsunuz ama siz de hapisten konuşuyor gibisiniz, emin misiniz özgürlüğün ne olduğunu bildiğinizden, yoksa sadece kendinizi kurtarmak için mi kafayı yiyorsunuz.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder