2 Temmuz 2014 Çarşamba

Buz

Buz, Anna Kavan tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |  Everest Yayınları, Roman, 9786051417394, 179 Sayfa, Temmuz/2014

Kitabın 126. ve 127. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

Revolveri hatırladım, ızgaranın üzerine eğildim. Çubukların arasında tam parmaklarımın sığacağı kadar yer vardı, silahı çekip aldım, cebime indirdim, yola koyuldum. Hâlâ berbat bir şekilde topallıyordum, bacağım acı veriyordu. Birden biri bağırdı, bir mermi vızıldayarak geçti. Durdum, polisler bana yetişene kadar bekledim.
"Kimsiniz? Burada ne yapıyorsunuz? Cesede neden dokundunuz? Bu yasaktır." Ben cevap vermeden önce bir törpülenme gürültüsü oldu ve bir zemin kat penceresi, eşikteki kar kütlelerini yerinden oynatarak, gürültüyle açıldı, hemen yanımdan bir kadın başı dışarı çıktı. "Bu adam cesur biri. Madalyayı hak ediyor. Olanları gördüm. Saldırıp tek başına hakkından geldi hepsinin, hem de onların bıçakları vardı, o silahsızdı. Bu pencereden her şeyi gördüm." Bir polis kadının adını ve adresini defterine yazdı.
Davranışları daha bir dostça oldu; ama karakola gidip bil-gi vermem için ısrar ediyorlardı. İçlerinden biri kolumu tuttu. "Hemen bir sonraki caddede. Biraz ilkyardımla idare edecek gibisiniz." Oraya gitmek zorunda kaldım. Şanssızlıktı: kendime, hareketlerime ve güdülerime ilişkin bir şey anlatmak istemiyordum. Ayrıca, dikkat çekerse revolver de işleri biçimsizleştirecekti; hizmet damgasını mutlaka tanıyacaklardı. Ceketimi çıkardığımda şişkinlik görünmeyecek şekilde dikkatle yerleştirdim. Beni üstünkörü toparladılar, bacağımı plasterle sardılar. Elimi yüzümü yıkadım, romlu koyu kahve içtim biraz. Şef benimle yalnız konuştu. Kâğıtlarıma bir göz attı, ama başka bir şeyle meşgulmüş izlenimi veriyordu: ilerleyen buz hakkında tam bir bilgisi olup olmadığını sormak imkânsızdı. Birbirimize sigara tuttuk, yiyecek sorununu tartıştık. İstihkakların kısıtlı olduğunu ve her bireye işinin toplumdaki değerine göre dağıtıldığını söyledi: "İş yoksa yemek de yok." Konuşurken yüzü gerginlik belirtileri gösteriyordu; kriz tahmin ettiğimden daha yakındı herhalde. Sorularımı inceden inceye planlayarak, mülteciler hakkında sordum. Buzdan kaçan aç gruplar, ayakta kalan bütün ülkelerde bir sorundu. "Çalışabiliyorlarsa  kalmalarına  izin  veriyoruz.  Bulabildiğimiz bütün  işçilere ihtiyacımız var." "Zorluk çıkarmıyor mu bu?" dedim, "Hepsini yerleştirmeyi nasıl başarıyorsunuz?" "Erkekler için kamplar var. Kadınları da yurtlara koyuyoruz." Ben de lafı bu noktaya getiriyordum. Profesyonel bir ilgi gösterir gibi yaparak, sordum: "Bu yerlerden birine göz atmama izin verilir mi?" "Neden olmasın?" Tebessümü yorgundu. Fevkalade medeni mi yoksa sadece ilgisiz mi olduğunu ayırt edemedim. Ayrılmadan önce bana bir adres verdi. İşler beklediğimden de iyiye dönmüştü. İstediğim bilgiye, ayrıca iyi bir ordu malı revolvere sahiptim.
Kızı aramaya gittim. Yine kar yağıyordu, rüzgâr daha soğuk ve daha kuvvetliydi. Sokaklar ıssızdı, bana yol gösterecek kimse yoktu. Evi bulmuş olduğumu sandım, ama hiç belirti görmedim. Belki de çok geç kalmıştım: anlaşılmaz bir dürtü başarısızlığıyla çok fazla beklemiştim... Önlerinden geçtikçe sokak kapılarını denedim; hepsi kilitliydi.
Bir evin kapısı açılmıştı. Tereddütsüz girdim. İçerisi çıplak ve bakımsızdı, bir kurum görünüşü vardı. Odalar ısıtılmamıştı. Kız gri mantosuyla oturuyordu, bacakları perdeye benzer bir şeyle sarmalanmıştı. Beni görür görmez o şeyi kenara atıp sıçradı. "Sen! Herhalde seni o gönderdi - mesajımı almadın mı?" "Beni kimse göndermedi. Ne mesajı?" "Sana beni takip etmemeni söyleyen bir mesaj bıraktım." Onu almadığımı, ama alsaydım da bir şeyin değişmeyeceğini, yine aynısını yapacağımı söyledim. Kocaman güvensiz gözleri, kızmış ve korkmuş, üzerime dikildi. "İkinizle de bir şey yapmak istemiyorum."
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder