8 Temmuz 2014 Salı

Çocukluğumun Tarsus'u

Çocukluğumun Tarsus'u, Oral Çalışlar tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Everest Yayınları, Anı, 9786051417448, 230 Sayfa, Temmuz/2014
Kitabın 128. ve 129. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Kadın elinde birtakım evraklarla ve arazinin tapusu olduğunu söylediği bir belgeyle gelmişti. Hakkı Gücenmez, kadının "benim arazim" dediği geniş tarlayı sahiplenmiş, istediği gibi ekip biçiyordu. Daha da ileri gidip arsaları satıyormuş da. Kadınla Hakkı Güvenmez arasındaki ilişki sanırım eskiden beri sürüp gidiyormuş. Hakkı Gücenmez'le Mari Vaspikan, babama bu arazinin kendisine ait olduğunu kanıtlar, eğer tapuyu ortaya çıkarabilirse babamı da araziye ortak edeceğini söylemişlerdi.
Babam, eski Türkçeye hâkimiyetinin ötesinde, tapu kayıtlarını okumak ve yorumlamak konusunda da uzman sayılabilecek kadar duruma hâkimdi. Yasaları da çok iyi takip ederdi. Hemen kadının anlatımları doğrultusunda çalışmaya başladı ve tapuyu ortaya çıkardı.
Kadının bu tarlaların sahibi olduğunu tapuya tescil ettirecek bir noktaya getirdi. Taraflar arasında yapılan anlaşma gereği, tarlalar Mari Hanım, babam ve Hakkı Gücenmez arasında paylaştırıldı.
Ancak sorun bir vardı. Tapusu çıkarılan arsaların önemli bir kısmı o güne kadar Hakkı Gücenmez tarafından ticari senetle satılmıştı. Hakkı Ağa, kendi hissesine düşenden çok daha fazla bir bölümü satmış, parasını da almıştı. Ama her satıştan yeniden pay istiyordu. Babam kendi hissesine düşen bölümünü annemin üzerinde tapu kaydına geçirmişti.
Arsaların neredeyse tamamı senetle satılmıştı, üzerine evler yapılmıştı, insanlar evlerinin tapusunu almak istiyorlardı. Hakkı Ağa'nın tapu verecek hissesi kalmadığı için tapuları annemin ve Mari Hanım'ın vermesi gerekiyordu.
Tapu müdürlüğünde bu tapuları verip ev sahiplerinden bir miktar para alınıyordu. Fakat Hakkı Ağa bu duruma razı olamadı, her satıştan kendisine de pay verilmesini isteyince gerginlik çıktı. Hakkı Ağa senetle mal alanları tehdit ettiği gibi, annemi ve babamı da tehdit etti.
Yine de bu arsaların satışından epeyce bir para kazanıldı. Annem babamın ölümünden sonra da buradaki hisselerine tapular verdi, paralar aldı. Yayladaki evini de buradan aldığı paralarla yaptırdığını söylemişti.
Mari Hanım, daha sonraki yıllarda kızı ile Tarsus'a birkaç kez daha geldi. Ancak sonrasını sorarsanız, bilmiyorum. Nereye gitti, ne oldu, hiçbir şey aklımda kalmamış...
Yüz yıl öncesinin Tarsus'u
Yüz yıl öncesinin Tarsus'u nasıldı? İnsanlar nasıl yaşardı, şehrin bellibaşlı binaları nelerdi, doğrusu bunları çok merak ederdim. Dedemden, anneannemden, babamdan Tarsus'un geçmişine ilişkin çok öykü dinledim. Elimde bir kitap var, yüz yıl öncesinin Tarsus'unu ayrıntılı öğrenmemize olanak sağlıyor.
"Adana-Mersin demiryolu üzerinde ve ünlü Berdan Nehri'nin sağ tarafında ilçe merkezi bir kasaba olup bir koruluğun içine saklanmıştır, içine girmeden görülmez. Çok eski bir belde olup pek çok kez tahrip edilmiş, imar edilmiştir. Halen 2250 haneden oluşan ve çoğu tarımcı olmak üzere 15 bine yakın nüfusu vardır. Evleri Adana gibi kerpiçten değil, çoğu kesme taştan, Arap mimarisine göre inşa edilmiş güzel binalardır. Çoğunun damı kiremitlidir. Sokaklar nispeten düzgün ve temiz olup Kaymakam Ziya Bey'in çabasıyla pek çok yeri balıksırtı kaldırımla döşenmiştir."
Doktor Şerafettin Mağmumi'nin yüz yıl önce Anadolu'ya yaptığı ziyaretler ve mesleki çalışmaları sırasında yazdığı anılarından alman bu satırlar Tarsus'u anlatıyor. Bir Osmanlı Doktorunun Antları kitabında Mağmumi, Bursa'dan başladığı yolculuğu
Beyrut'ta bitiriyor ve sonra kırık dökük bir gemi ile uzun, maceralarla dolu bir yolculukla İstanbul'a dönüyor.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder