22 Temmuz 2014 Salı

Osmanlı'nın Mahrem Tarihi

Osmanlı'nın Mahrem Tarihi, Mustafa Armağan tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Timaş Yayınları, Tarih, 9789752638532, 256 Sayfa, Haziran/2014
Kitabın 26. ve 27. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Bîr Mevlana hayranı: I. Murad-ı Hüdavendigâr
(1361-1389)
Bir gece rüyalarında nur yüzlü bir kimse
"Edirne'de bir saray yaptırınız" dedi ve sarayın yerini
gösterdi. Ertesi gün Gazi Hüdavendigâr, devlet ileri
gelenleriyle o yeri buldular ve büyük bir saray
bina ettirip şehri de saltanat merkezi yaptılar.
Müneccimbaşı Ahmed Dede
Osmanlı padişahlarının bir kısmının, aynı zamanda asker olarak yetiştirildiklerini biliyoruz. Özellikle ilk on padişah ve sonrakiler içinde de "Genç" Osman, IV. Murad, II. Mustafa gibileri ordularının başında sefere bizzat çıkmışlar ve savaş meydanlarında veya kuşatmalarda çeşitli başarılar kazanmışlardır. Ancak IV. Murad hariç sonraki padişahlar içinde 'mareşal', yani büyük bir savaşı planlayan ve yöneten kurmay başkanı bulmak kolay değilken, ilk on padişahta mareşalliğin neredeyse genetik bir vasıf olarak karşımıza çıktığı görülür.
Bu, hanedanlar tarihinde kolay rastlanan bir durum değildir.
Osmanlı hanedanından peş peşe bu kadar başarılı askerî liderin yetişmesi, adeta bir mucizedir.
İlk on padişah içinde sefer sırasında vefat eden üç ismi tanıyoruz. Bunlar I. Murad, Fatih ve Kanuni'dir. Ancak son ikisi, sefer sırasında ruhlarını teslim etmiş olsalar da, düşmanla sıcak temas halinde değillerdi. Fatih muhtemelen Memluk seferine gidiyordu, Gebze civarında uzun zamandır devam eden nikris hastalığının komplikasyonuyla hayatını kaybetti. (Zehirlendiği iddiaları muhtemelen doğru değildir.) Kanuni de Zigetvar seferindeydi fakat o da hastaydı, hastalığının ilerlemesiyle vefat etti. Bizzat savaş meydanında, uğradığı bir suikastla şehit edilen tek Osmanlı padişahı ise Sultan I. Murad oldu.
Kaynaklar onu orta boylu, uzun boyunlu, değirmi çehreli, uzun boyunlu, büyük (koç) burunlu, iri parlak gözlü, çatık, gür, şahin bakışlı, büyük ve seyrek dişli, geniş göğüslü olarak anlatırlar. Sakalı ne uzun, ne de kısaydı. Parmaklan uzun ve kalın, birbirinden ayrıydı. Pençeleri çok kuvvetliydi. (Güya Osmanlı tuğrası da onun pençesini kağıda basmasından doğmuş imiş.) Savaşlarda uzaklardan bile duyulabilen gür bir sesi vardı.
Osmanlı kaynaklarında hayırseverliği ve adaleti ısrarla vurgulanan I. Murad, bazı Batı kaynaklarında ise az konuşan ama konuştuğu zaman güzel sözler söyleyen"hayırhah bir hükümdar, yorulmak bilmeyen bir avcı ve kibar bir şövalye" olarak öne çıkartılır (Halkokondiles). Dimitri Kantemir'e göre "doğruluğun simgesi" olarak tanınır. Yenilmez bir ruh gücüne sahiptir, duasında ve nama-zındadır, bilginlerle tartışmayı çok sever ve "sof" denilen çok hafif ve ince dokunmuş bir yünlü kumaşı giyerdi ki, bu, dervişlerin ve din adamlarının giysisiydi. Başına altın yaldızlı sikke giyer, üzerine beyaz destar sarardı. Şemâilnâme'deki minyatüre göre kırmızı üzerine sırma işlemeli göğsü kapalı kaftan, belinde altın kuşak, siyah yakalı, mavi zemin üzerine işlemeli üstlük giyerdi.
"Halk tarafından koruyucu, mübarek bir baba gibi sevildiği de rivayet edilir ki, "Hüdavendigâr" unvanını bundan dolayı almış olduğunu biliyoruz. Halil İnalcık ise "Gazi Hüdavendigâr" unvanının onun gaza erliği ile imparatorluk kurucusu kimliğini ifade ettiği kanaatindedir.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder