12 Temmuz 2014 Cumartesi

Soma Kıyımı

Soma Kıyımı, Övgün Ahmet Ercan  tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Parafiks Yayınları, Roman, 9786056481154, 272 Sayfa, Temmuz/2014
Kitabın 106. ve 107. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

"Hem çelik iyidir. Dirençlidir, kırılmaz, güç altında eğilip bükülmez, dimdik durur. Bize Çelik yakışır..." demişti.
Öyle de olmuştu. Babası, Devlet Demiryolları'nda küçük bir göreve başladı. Onun yaşamında da yine demir vardı. Onun demirden yapılmış lokomotifleri kömür yakardı. O, demir, çelik, kömür, yolcu, işçiler, emekçiler arasında bir yaşantı sürdürür olmuştu. Sonra görücü yöntemiyle bir Divriğili hanımla evlendi. O hanımın eli daha önce hiçbir erkeğin eline değmemişti. Önce nur topu gibi bir kızları oldu; ona Nurgül dediler. Nur gibi ışık saçsın, gül gibi güzel olsun diye. Ancak doğumda gelenekti. Kız çocuk başkasına gider, erkek evgilin (ailenin) gelecek güvenci olurdu. Daha kızları sütten kesilmeden bir çocuğa daha gebe kalmıştı.
"Allah öyle nasip etmişti. Onun yazdığını kimse bozamazdı."
"Umarım bu erkek olur da yüzümüzü güldürür" dediler.
Diledikleri gibi de oldu. Babası bilirdi ki çocuklar adlarıyla uyumlu büyürler. Ona 'Akın" adını koydu, öncü olsun, akıncı olsun diye. Nurgül, anasının sütüne doyamadan Akın ile paylaşmaya başlamıştı onu; bir memeden Nurgül, bir memeden Akın emerek birlikte büyüdüler.
Eee Allah bu. Onlara bir kız ile bir erkek daha verdi. Babası:
"Herkes rızkıyla doğar. 6 kişi olduk, yetmezse yetirmesini biliriz. Ayağımızı yorganımıza göre uzatırız" dedi.
Çok mutlulardı. Her yanda cıvıl cıvıl oynayan, boyunlarına, ayaklarına sarılan çocuklar. Eve gelmek için akşamı zor çekerdi. Gelirken ya şekerciden şeker alır ya da gofret çünkü çocuklar onların eline bakardı.
"Babam bugün ne getirmiş?"
Bayramlar güç geçerdi. Kendileri eskileri ters çevirip yeniden dikerlerdi. Ancak çocuklara yeni ayakkabı, yeni giysi gerekirdi. Elde avuçta para yok, ne yapsınlar? Bir bayram birine, öbür bayram da diğerine alırlardı. Akın çelik gibi bir yılmaz delikanlı olmuş, bilek güreşinde yenmediği arkadaşı kalmamıştı. Ona bir iş ver unut; kesinkes yapardı. Onda yılmak, yenilmek, geri durmak yoktu. Babasının verdiği üç beş kuruş harçlığı biriktirir, sonra birikimle evin bir açığını giderirdi. Böylece günler yedilleri, yediller ayları, aylar yılları kovaladı; çocuklar bir bir okullara gitmeye başladılar. Okul evgilin giderlerini bir kat daha arttırmıştı.
"Allah önümüzü açar. Gün doğmadan neler doğar dediler,
dişlerini sıktılar."
Dedik ya Divriği bir madenci kenti, orada her işçi maden yatağını bilir, çocuklar madenci öykülerini dinlemekle günlerini geçirir, maden işçisi olma düşüyle büyürlerdi. Bu Çelik evgilinin çocuklarını da etkilemişti. Önce büyük kızları Nurgül, İTÜ Maden Fakültesi'nden Jeoloji Mühendisliği bölümünü yazılmış, başarıyla bitirmiş, sonra Akın Çelik de Divriği'den kalkıp maden sayışmanı olmak üzere İzmir'e gelmişti. Evgilin (ailenin) elinde avucunda para yoktu dört çocuğu okutacak. Küçük oğlan da meslek okuluna gitmiş, elektrik teknisyeni çıkmıştı. Akın'ın okuyup Önemli bir kişi olacağını daha o yıllar ilkokul, orta ile bilgitey (lise) öğretmenleri görmüştü. O, her dönemde sınıfın en iyilerinden biriydi.
"Adam olacak çocuk ok atışından belli olur.''
DEÜ Bilimteyi'ni kazanınca, hem devletten öğrenimlik (burs) aldı hem de çalışarak babasına yük olmaktan kurtuldu. Ev-gil içinde öyle bir dayanışma vardı ki dişinden tırnağından arttırdığı akçeyle İTÜ'de okuyan, bir yaş büyüğü ablasına da yardımcı oluyordu.
Bilimteye bu koşullarda sıla özlemi çekerek gitti. 1994 yılında İzmir Dokuz Eylül Bilimteyi (Üniversitesi) Maden Mühendisliği Bölümü'nü birincilikle bitirmişti. Küçüklüğünden beri yeraltı sayışmanı (mühendisi) olarak çalışarak Türkiye'nin töz (maden) yataklarını işletmeyi kendine erek seçmişti.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder