1 Ağustos 2014 Cuma

Foucault Düşüncesi Kişiliği

Foucault Düşüncesi Kişiliği, Paul Veyne tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |  Alfa Yayınları, Felsefe, 9786051068619, 182 Sayfa, Ağustos/2014
Kitabın 68. ve 69. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

Yeryüzüne geri dönelim. Müspet bilimlerin didiklediği fiziksel doğada bilimsel söylem nesneleri, herkesin bildiği gibi, düzenlilik gösterir. Buna karşılık, beşeri şeylerde yalnızca anlık tekillikler (zevkler, ten, vb) vardır ve var olabilir, çünkü insanlığın oluşumu temelsizdir; ne düzene girecek eğilimi vardır ne de diyalektiği. Her dönemde yalnızca keyfi tekilliklerin bir kaosu görülür ki bunlar da önceki kaotik zincirlenmenin sonucudur. Okuduğumuz cümlenin Foucaultculuğun kaynaklandığı ilkeyi gösterdiği kanısındayım. İşte, bu yüzden, Foucault kendisiyle söyleşi yapan bir kişiye, beşeri alanda hiçbir tümel hakikat ileri sürmediği cevabını verebilmişti: Yalnızca ayrıntıda hakikatler vardı. Fakat Foucault asla bu ilkeye başvurmamıştır, çünkü onun gözünde önemli olan, herkesin bildiği bu şey değil, bundan kaynaklanan olgulardı. Araştırmasının, felsefi olarak tartışmayı hiç arzulamadığı -çünkü felsefeye inanmıyordu- felsefi bir ilkeden değil, bu olgulardan kaynaklandığını göstermek istiyordu.
Buna karşılık, ampirik tekillikler, Foucault'ya doğrudan doğruya inanılabilir geliyordu. Bunlar tarihçinin, gazetecinin ya da soruşturma yapanın şansıdır: Bunların soruları özellikle bir olayın tekil cereyan edişine yöneliktir. Soru soranların olguları kavramak için olguların üzerine örttüğü ve olguları yeniden şekillendiren söylem, onların sorularına cevap veren, yeniden şekillendirilmiş bir cevabı bu ağların içine atar: Şu tekil olgu hakkındaki hakikat nedir, onun gerçekliği neydi? (Doğrusu, sorulan bu sorular, olgunun doğaüstü olmamasını, bizim uzay ve zamansallığımızda cereyan ediyor olmasını gerektirir; tanrıların yaşadığı Olimpos'un üzerinde ya da mitsel uzam-zamanda değil).
Öncelikle, olgu nerede ve ne zaman meydana geldi? Bernard Williams'ın gösterdiği gibi, bizim tarih bilimimiz Thukidides'le başlar; onunla birlikte her olayın bir yeri ve bir tarihi olur, illic et tunc [orada ve sonra] tarihsel geçmiş şimdiki zamanda homojen olur, tarih artık mitsel zaman ya da hayvanların konuştuğu zaman değildir. Daha sonra tarihçiler sınıf mücadelesinin rolü, ilk devin-dirici güç olarak ekonomi, medeniyetler çatışması gibi belki de daha genel ve daha çetrefil sorular soracaklardır; ama bu başka bir konudur. Bu tarihsel "sentez" soruları tarihçinin bir olaya vereceği anlamı değiştirir fakat olgunun gerçekliğine asla zarar veremez.
Dahası da var: illic et tunç sorusunu sorarak, teoris-yen, saf mümin ya da kendi gözünü kör eden militan değil tarihçi olunur; bu soruda, "özne ile nesnenin bağıntılı inşası" gerçekleşir. Çünkü, eğer bilen bir özne geçmişe yönelik soruyu sorarsa, bu özne böylelikle tarihçi olarak ya da soruşturmacı gazeteci olarak kendini oluşturur. Soru soran söylem, söylemin kuma gömdüğü ve hamur gibi yo-ğurduğu nesne ile kendini bilen özne; işte bu üçü aynı sorgulamadan doğar. Herkes kendi yolunu, kendi özneleşmesini özgürce (sosyologları kaygılandırabilecek bu zarfı kullanıyoruz ) seçer.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder