1 Ağustos 2014 Cuma

Sonun Geldi Sevgilim

Sonun Geldi Sevgilim, Tuna Kiremitçi tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | April Yayınları, Roman, 9786055162306, 234 Sayfa, Temmuz/2014
Kitabın 156. ve 157. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

Ama bu sefer öyle olmayacak ve bunun tek nedeni sunum çantasıyla gelmemiş olmam değil. Burasının (bu patron katından pek anlaşılmıyor ama) hastane olması da değil. İçerideki herifle konuşmam gereken şeyin ne olduğunu biliyorum ama o kendisini neyin beklediğini bilmiyor. Sektörel bir dergiye röportaj vereceğini sanıyor oysa onu tehdit edeceğim. Gülbahar'ı rahat bırakmazsa olayı gazetelere falan yansıtacağımı söyleyeceğim. Televizyonda gördüğü birinden böyle şeyler duymanın onu etkileyeceğini tahmin ediyorum. Böylece saçmasapan medyatik kişiliğim ilk kez bir işe yarayacak.
Yarım saat sonra "Vural Bey binaya döndü" diyor sekreter. "Birazdan sizi kabul edecek."
Binaya mı döndü? Ama ben onun çıktığını görmedim ki? Demek ofisin bir kapısı daha var. Ofislerinin arka kapısı olan tiplerle iş yaparken her zaman huzursuz olurum.
Oda o kadar da geniş değil. Üstelik duvarlarda üzüm yiyen Ro-malı kadın ya da yerde Iran halısı falan da yok. Açık renk marley zemin üzerine yerleştirilmiş, minimalist mobilyalar. Patron masasının karşısında beyaz bir üçlü koltuk, gri jaluzili pencereler, siyah sehpanın altında Kandinski tarzında renklendirilmiş bir kilim. Duvarlarda (tüm kalbimle kopya olduğunu umduğum) iki Chagall. Metalik masanın üzerinde, sırtı dönük Mac bilgisayar ve küçük resim çerçeveleri... Gereksiz hiçbir şey, gözü rahatsız eden tek bir ayrıntı yok. Kim döşediy-se zevk sahibiymiş, bir tasarımcı olarak söylemek zorundayım.
Ben yaşlarda (ama saçı benden daha az) bir adam, ajandasına bir şeyler karalıyor. Eliyle koltuğu işaret ediyor, kısa bir tereddütten sonra oturuyorum. Bir taraftan da karşısındaki adamı tehdit edecek birine benzeyip benzemediğimi düşünüyorum, keşke ayna karşısında biraz prova yapsaydım.
"Hoş geldiniz Devrim Bey" diyor adam başını kaldırıp bakmaya gerek görmeden.
Ama ben randevu alırken adımı söylemedim ki. Biraz önce binaya girerken de söylemedim. Telefonda konuştuğum kıza (o da herhalde deminki sekreterdi) internetten bulduğum bir sağlık dergisinin adını verdim yalnızca. O zaman bu herif adımı nereden biliyor?
Başını kaldırıyor nihayet, göz göze geliyoruz. Çocuk gözü gibi mavi, hayattan bıkmış gözleri var. Bu yorgun-mavi-çocuk gözleri insana kendini Terminatör seyrediyormuş gibi hissettiriyor. Hemen cevap vermezsem bir daha hiç konuşamayacağımı düşünerek aklıma ilk gelen şeyi söylüyorum: "Pardon, tanışıyor muyuz?"
Acı acı gülümsüyor adam ve masanın üstündeki küçük çerçevelerinden birini bana çeviriyor. Fotoğrafta Berfin'in iki-üç yaşındaki halini adama sarılmış halde görüyorum ve bir kova kaynar su başımdan aşağı dökülüveriyor.
"Tanışmıyoruz, hayır. Yani şahsen tanışmıyoruz. Yoksa sizin kim olduğunuzu gayet iyi biliyorum. Buraya niye geldiğinizi de biliyorum. Asıl sizin bilmediğiniz bir sürü şey var."
"Evet..." diyorum sersemlemiş bir halde. "Öyle görünüyor."
Konuşmaya başladığından beri parmaklarında sinir bozucu bir şekilde çevirip durduğu kalemi nihayet masaya bırakıyor, yaslanıyor arkasına. "Karşınızdaki sadece çay bahçesini ele geçirmeye çalışan canavar değil yani. Aynı zamanda Berfin'in babasıyım ben. Öz babası. Kanını ve canını ona vermiş olan kişi. Anlatabiliyor muyum?"
"Peki o zaman niye..."
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder