23 Ağustos 2014 Cumartesi

Göç Temizliği

Göç Temizliği, Adalet Ağaoğlu tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Everest Yayınları, Anı - Roman, 9786051417585, 280 Sayfa, Ağustos/2014
Kitabın 194. ve 195. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Çelikli korseyi takmamakta diretiyorum, çünkü sert balinaların sıkıntısını çeken benim. Yaşlılık duygusuna yenilmek istemeyen de, onunla savaşan da benim. Merdivenin üstünde birkaç basamak çıkıp, gözüme takılan cilde uzanıyorum. Uzanırken, Fatma İnayet, inadına uyarıyor:
Dikkat et! Dikkat et! Merdivenden aşağı yuvarlanırsan, bel-kemiğin yine kayar. Belindeki dikişler açılabilir. Yine yatalak olursun. Göç Temizliği biryana, Üç Beş Kişin de öylece, müsvedde halinde kalakalır.
Üç Beş Kişi'n derken, benimle alay ettiğini, hattâ beni yeni romanımdan kuşkuya düşürmeye çalıştığını sanıyorum. Zaten sık sık sorup duruyorum: Şu koca dünya ortasında, hiçbir ağırlığı bulunmayan bir ülkenin yazarı olarak, sesimizi kim işitir acaba? Kırk beş-elli milyonluk bir toplumda, edebiyatçımızın beş bin okurunu beş bin yüz, on bin okurunu on bin yüz yapmak için girişmekten   çekinmediği   edebiyatdışı   çabalarının   ne   anlamı var? Geçenlerde Milliyet Sanat Dergisi'ne yazarımızın durumu ve okur olmanın önemi üstüne bir yazı yazdım, yazımdan ötürü pek çok homurdanmaların yükseldiğini işittim. Yine de sorup duruyorum: iyi bir yazar olmak için verilen çabalar, iyi bir okur olmak için neden verilmiyor? Bu çağda, salt kendi toplumumuz okusun diye yazmanın ne anlamı var? Yüz 'iyi okur'un varlığını bile algılayamadığım günlerden beri yazıp durmam da garip. Biz, gösteri sanatlarının üyeleri gibi değiliz. Bizim izleyicimizin yüzü yok. Soyut. Bazan, yolda önümüzü biri keser; sizi okuduğunu söyler. Günlerce, haftalarca, okur diye gözlerinizin önüne yalnız bu yüz gelir. Bazan da bir mektup alırsınız. Kitaplarınızın okunduğunu algılarsınız. Ama mektupta romanınız, hikâyeniz için öyle bir değinide bulunulmaktadır ki, "Ah, benim okurum keşke bu olmasa!" dersiniz. Özlediğiniz okur bir yerlerde mutlaka vardır; yazar onunla bir yaşamboyu belki bir kez buluşur. O da bazan kendisinin sizinle buluştuğuna pişman olur.
Bana şu yeryüzünde varolduğum duygusunu veren tek şey, yazmak. Başkalarını bulunduğu yerden kuşkuya düşürebildiğim zaman ise, doğrusu keyifleniyorum. Ancak, yazarken, yaratırken kafamın ardında tek okur yüzü yok.
Aşkları hiç iyi yaşayamadık. Hiçbir şeyi iyi yaşayamadık. Hayat denen şeyin içinde bir süre benim de devindiğimi bilmek istiyorum. Uzun sürmüş, çok sancılı bir değişim döneminin üyesi olarak, bu sürecin beni büsbütün de unufak edip hiçliğe salama-dığını kanıtlamak... Bir başkaldırı? Herhalde.
Unutma! Bu, belinden geçirdiğin ikinci ameliyat!..
Böylece, çuvaldızcıbaşı beni yeniden uyarıyor. Besbelli, hayattan eletek çekmemi bekliyor. Ben de, bir basamak daha çıkıp, merdivenin en tepesinde, bakmak istediğim enli boylu cildi yerinden çekiyorum.
Tam o sırada gördüm: On yıl öncesini de, geçen baharı, yazı da... îlkinde, sağ, ikincisinde sol bacağımda boygösteren çekilmelerin giderek başıma ne işler açtığını, beni sakatlar gibi yatalak ettiğini. Sonuncusunda tekerlekli sandalyeye bağımlı kalmıştım. Yine bir ameliyatla doğrulabildim.
On iki yıl öncesi, tam bir karabasan. Şimdi de bunu yaşıyorum. Hemen hemen tıpkısını: Sağ bacağımda çekilmeler başladığı zaman, ilk romanımın son yazımını tamamlamaya çalışıyordum. Sanki, bacağın derisi, etine kemiğine kısa ve dar geliyordu. Acı, zaman zaman beynime vuruyor. 12 Mart üstüne ilk güz. Ölmeye Yatmak'ı, genel ve özel nice yürek yaraları ortasında, bu acılar eşliğinde tamamladım: Dostlarımın, tanışlarımın çoğu ve gençler cezaevlerinde. Güner, AST grevi sonucu oradan uzaklaşmış, sinirleri berbat.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder