18 Ağustos 2014 Pazartesi

Hacı

Hacı, Cüneyt Ülsever tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da %20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Doğan Kitap, Roman, 9786050921939, 338 Sayfa, Ağustos/2014
Kitabın 220. ve 221. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

Hakkı nasıl bulursun
Hakka kul olmayınca
Erenler eşiğine
Yaslanıp yatmayınca

Bir bağ ki viran ola
İçi dikenle dola
Ayıklamak neylesin
Ateşle yanınayınca.

Yunus Emre

7 Eylül 1997 Pazar sabahı; İstihbarat Dairesi Bilgi İşlem Bölü-mü'nde yetiştikten sonra müdürüyle anlaşmazlığa düştüğü için, geçici de olsa Cinayet Masası'nda Başkomiser Yağız'ın yardımcılığını yapan Komiser Murat Aydın, Yağız'la Ankara Emniyet Mü-dürlüğü'nde, Yağız'ın odasında, saat 10.00'da buluşmuştu.

Ankara, belki de son sıcakları yüklenmiş bu pazar gününe parlak bir sonbahar güneşiyle başlamıştı. Erken kalkan genç-yaşlı memurlar, yüksek bürokratlar, siyasiler, diplomatlar, sabahın bu saatlerinde, üzerlerine geçirdikleri birer eşofmanla parkları doldurmuşlar; kimileri hızlı adım sağlık yürüyüşü yapıyor, kimileri ağır aksak debelenerek sanki yürürmüş gibi hava atıyor, kimileri ise nihayet yürümeye başlayan bebelerinin peşinden seğirtiyorlardı. Genç çiftlerse hâlâ duyamadıkları aşklarının yüzlerinden fışkırdığı son günleri yaşıyorlar, ya el ele ya kol kola "ikili" ya da bir bebek arabasıyla birlikte "üçlü" dolaşıyorlardı.
Yazın son ya da sonbaharın bu ilk günlerinde herkes farkındaydı ki, tıpkı genç çiftlerin yaşadığı son dem aşklar gibi, parlak güneşin bu yıl belki de son demlerim yudumluyorlardı.
Böyle bir pazar gününde iki yalnız adam, belki beraber dolaşacakları birer sevgilileri olmadığı için, belki de başka bir çareleri olmadığından işlerinin başındaydılar. İkisi de ellerinde birer çay bardağı, Yağız diğer elinde bir sigara, pencereden parlak güneşli Ankara'ya bakıyorlardı. Akılları sabah gelirken rastladıkları kol kola dolaşan çiftlerde, içleri hafif buruk, bir nebze haset dolu, ancak ikisi de sessiz ve fırtına öncesi bir sükûnet içindeydiler. Murat birden Yağız'a döndü: "Başkomiserim anladığım kadarıyla bizim Genel Müdürlük'te kimin kim olduğuna dair bir şüpheniz var."
"Yok öyle değil, oraya bir bilgi aktarırsak, bu bilginin nereye gideceğini kestiremiyorum. Allah kahretsin! Ne hale geldik. Devlet hepimizin ortak devleti ama kimin eli kimin cebinde belli değil."
"Şey efendim!"
Yağız sertçe, "Neyy!" deyiverdi.
Bu ani tepki Murat'ı ürküttü. Sustu. Yağız hatasını anladı.
"Yahu sen benim kusuruma bakma! Söyle hadi!"
Murat Yağız'a, "Bak bir daha yapma!" diyen gözlerle baktı.
"Bakın Başkomiserim, elimizdeki bilgileri birileriyle paylaşmamız lazım. Ben şahsen büro amirimize sonsuz itimat ediyorum. Ama daha ötesi için konuşamayacağım. Öte yanda belli ki konu, TSK'ya gidiyor. 28 Şubat'ın ağır antidemokratik şartları, durumu daha da gizemli bir havaya sokuyor. TSK'nın içinde de puslu havadan faydalanmak isteyenler var. Herhalde, gelişmeler büyük ihalelerle ilgili."
"Senin ağzındaki bakla ıslanıyor. Çıkar şunu."
Murat cevap vermeden önce yutkundu.
"Benim elinde büyüdüğüm, kendisini amcam saydığım bir büyüğüm var. Albay! Askeri İstihbarat'tan! Kurmay Albay Şerif Ateş!"
"Eee?"
"Bu kişi kendim kadar, hatta kendimden fazla güvendiğim bir insan. Çok da bilgilidir. En az yirmi yıldır İstihbarat'ta. Gelin ona gidelim, ona danışalım."
"Ya o da 'onlardan'sa?"
"Onlar kim?"
"Bilmiyorum, bir bilsem!"
"İyi ama bu mantıkla kimseyle görüşemeyiz. Kimin kim olduğunu, daha beteri 'onların' kimler olduğunu, hatta 'bizlerin' kim olduğu bilmiyoruz. Siz kimsiniz, ben kimim; biliyor muyuz?"
Yağız gayriihtiyari, "Yok o kadar da değil" deyiverdi.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder