12 Ağustos 2014 Salı

Yoldaşını Öldürmek

Yoldaşını Öldürmek, Aytekin Yılmaz tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | İletişim Yayınları, Anı Anlatı, 9789750515835, 192 Sayfa, Ağustos/2014
Kitabın 9. 10. ve 11. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

“Tanıdığım bütün romantik devrimciler,
bir zalimden kurtulayım derken, başka bir
zalim iktidarın kurbanı oldular...”

1992 yılının 24 Mart günü, 25 yaşımda beni Bayrampaşa hapishanesinin kapısına teslim eden polislerden biri, ayrılmadan önce yanıma yaklaşıp, “Seninle on yıl sonra görüşürüz.Aytekin Yılmaz” demişti. İnanmayacaksınız ama gerçek oldu. Tam 9 yıl 4 ay 15 gün hapiste kaldıktan sonra çıktım. Polislerin sözünün kanun yerine geçtiği bir dönemin mahpusu olduğumu söylemek için, konuya böyle giriş yapmış oldum. Başa dönecek olursak, polisin o sözlerinin ardından,
kapıaltı denilen bölümde giriş işlemlerimiz yapıldıktan sonra koğuşlara alındık. O an bizi içeri kabul eden kapı, bir garaj kapısı kadar büyük görünmüştü. Ama aynı kapının, çıkmak istediğimde iğne deliği kadar küçüldüğünü çok sonraları anlayacaktım. Hapishane kapısının böylesi büyülü bir yanı vardı. Hiç unutmuyorum, siyasi mahpusların kaldığı C Blok maltasında yürümeye başladığımızda, baskılar, dayaklar şimdi başlar diye düşünmüştüm. Yanılmışım. İlk kez o gün orada ezberim bozuldu. C Blok maltasından itibaren tüm koğuşlar örgütlerin denetimindeydi. Ne gardiyan, ne de jandarma vardı. Hapishaneye ilişkin okuduklarım, duyduklarım ilk o gün yalan olmuştu. Benimle aynı operasyonda tutuklanıp gelenler, başka bir koğuşa alındı. Örgüt öyle uygun görmüş, bir bildiği vardır elbet yoldaşların deyip merak etmiyordum. Çok ağır işkencelerden sonra, bir tek isteğim vardı, uyumak! Ellerim tutmuyordu, omuzlarım sanki yere düşecek gibiydi ve bitmez tükenmez bel ağrılarım vardı. Önce düz askı, sonra ters askı, bu da yetmemiş kasap askıdan geliyorum. Gün, saat, takvim soruyorum,“On dört gün olmuş” diyorlar. İşkenceden, polis sorgusundan yeni gelene ne yapılıyorsa, bana da onu yapıyor örgütten yoldaşlarım. Gecenin bir
yarısında on dört günün hesabı soruluyor. Ellerim tutmuyor, yüzüm gözüm dağıtılmış olduğu için, direndiğimi anlıyorlar ve el üstünde tutuluyorum. Ama sorguda çözülenler yüzünden onlarca soruya cevap vermek zorunda kalıyorum. Yoldaşların sorularından epey bir tecrübeli olduklarını anlıyorum. Böyle yoldaşlarım olduğu için gurur duymak istiyorum ama kafamda bin bir soru yanıt beklerken bunu yapamıyorum. Yorucu bir soruşturmanın ardından bana ayrılmış olan ranzaya on yıl sonra uyanacakmışım gibi atıyorum kendimi...Sabah örgüte ait marş sesleriyle uyanıyorum. Bir an dağdaki kampı hatırlıyorum, benzer slogan ve marşlar çağrışım yapıyor. Önce sabah sporu, ardından kahvaltı ve toplu eğitim çalışması. Hapishane değil, tam bir örgüt kampı ortamında olduğumu anlıyorum. Sevinmek istiyorum ama hapishanede olduğumu anlayınca şaşkın bir halde anlamaya çalışıyorum olan biteni. Ellerim tutmuyor, ağrılarım var.
Hapishane revirine çıkarılıyorum, doktor birkaç ilaç yazıp gönderiyor. Koğuşa dönüyorum. Dışarıdan tanıdığım yoldaşlarla karşılaşıyorum. Birbirimize sarılıyoruz, ellerini uzatanlar oluyor, ellerim cansız olduğu için tutamıyorum ellerini. Üzüldüklerini tebessümleriyle belli ediyorlar. Herkes
toplu eğitime devam ederken, ben üst kata çıkıp ranzama uzanıyorum. Günler bir süre böyle geçiyor benim için. Bir türlü iyileşmeyen parmaklarımı sorun ediyorum. Ellerimle kaşık bile tutamıyorum, hep böyle mi kalacaklar diye panik oluyorum. Revire çıkıp bu soruyu doktora soruyorum,
“Yok, zamanla iyileşirler” diyor. Egzersiz topu veriyor, gece gündüz onu sıkmam gerekiyormuş, ama sıkamıyorum, parmaklarımda can yok. Ellerimle uğraşırken, başka bir rahatsızlığım daha çıkıyor. Bu kez elektrik kabloları ve prizlerine karşı tepki oluşuyor bende. Onları her görüşümde vücudumda bir elektriklenme meydana geldiği hissine kapılıyorum. Önceleri kimselere açamadığım bu sıkıntımı, örgüt sorumlusu yoldaşla konuşuyorum; “Bir psikoloğa görünmem iyi olabilir belki, ne dersiniz?” diye soruyorum. Çok kesin bir dille, “Çok yanlış olur Heval, senin gibi bir yoldaşın psikolojisi bozulmuş dersek senin geleceğin için iyi olmaz” diyor. Niye iyi olmayacağını anlamak için üsteliyorum. “Psikolojik rahatsızlıklar burjuva rahatsızlıklarıdır. Bence sen aşarsın bu durumu. Başka kimseye bahsetmezsen iyi olur” dediğinde, kafam karışmıyor değil, böylesi kırılgan bir ortamda psikolojim iyi değil demek, gelecekte bana karşı kullanılabilir bir şey olacağından, fazla ısrar etmiyorum. Etmiyorum ama günlük yaşamda psikolojimi etkilemeye devam ediyor kablo ve prizler. Polis sorgusunda işkence sonrası sanki başka biri olmuştum. Kendi kendimi tanıyamaz bir haldeydim. Fiziken ve ruhen çok yorgun hissediyordum
kendimi. İlk başlarda işkencenin taze izleridir dedim kendime ama sonraki zamanlarda da devam etti bu yorgunluk.Yaklaşık dört ayın sonunda parmaklarım iyileşti, yaralarım sarıldı ama yorgunluğum hatta acizliğim bir türlü geçmiyordu. Bu halim kısa zamanda arkadaşlarımın dikkatini çekmiş olacak ki konuştular benimle.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder