9 Eylül 2014 Salı

Hepsi Diyarbakır

Hepsi Diyarbakır, Mehmet Atlı tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |  İletişim Yayınları, Kültür Sanat, 9789750516191, 247 Sayfa, Eylül/2014
Kitabın 11. ve 12. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

Diyarbakırlı ünlü şair Cahit Sıtkı Tarancı gibi “desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır...” demesem de, ünlü fıkradaki gibi, desem ki “Dünyanın merkezi, (Bir ‘Batı Asya’, ‘Ortadoğu’, ‘Mezopotamya’, ‘Doğu Akdeniz’ ‘Türkiye’, ‘Kürdistan’, ‘Güneydoğu Anadolu’ ‘Dicle’, ‘OHAL’... kenti olan) Diyarbakır’da, bir gecekondu şehri olan Bağlar’da, tren garı ile Göçmenler Caddesi’nin kesiştiği noktadaki Şeytan Pazarı’dır, inanmazsan ölçde bak”; dünyadaki tüm yerleşimlerin, sıkı/gevşek bağlar ve ağlarla birbirine bağlı ağlar oluşturan ağlar olduğunu sezen okur-sezer, yahut bunu bilen okur-ölçer, şaşırmayacaktır. Uzak –mitolojik– çağların ve ulaşılmaz/aşılmaz dağların, kuş uçsa da/kervan geçmez tropikal ormanların, uçsuz bucaksız savanların ya da buzulların, adaların, tundraların... her nasılsa sağ kalabilmiş, bugünlere kadar gelebilmiş izole oluşumlarının –ki asla büsbütün izole olmadıklarını sezebiliriz– gizemli yalnızlıklarıyla değil de Diyarbakır gibi dünyanın hareketli bir coğrafyasının, hareketli bir noktasıyla (ağıyla) ve onun kendine özgü hareketlilikleri, hararetleri ve yalnızlıklarıyla ilgiliyse hele, hiç şaşırmayacaktır. Evet, dünyanın (bu, ağlardan oluşan ağın) bir merkezi ve bir de çevresi illa olacaksa, o merkez, derme çatma bünyesinden artık silik izler bile kalmayan; “Hint Horozu Yetiştirme ve Güzelleştirme Derneği Kahvesi”nin yakınlarındaki “Peron”un, yani ki tren istasyonunun karşısında, bugün yanındaki karakol binası ve Karadeniz Balıkçısı ile birlikte, yenilenmiş, güzelce giydirilmiş cephesiyle efendi bir görünüm arz eden, “Şeytan Pazarı”dır. “O çevre de geriye kalan her yerdir,” diyorum ben de. İnanmazsan ölç de bak!... Diyarbakır şehrinin, söz konusu bağları ve ağları dikkate alan ama kendi özgül yanlarını da tespit etmeye yönelen bir kent tarihinin yazılabilmesi için yalnız milliyetçiliklerin değil, “folklorik nostaljik” dil ya da tahayyülün de aşılmasına ihtiyaç vardır. (Öte yandan bu dilin kimi unsurları, imkânları kullanılarak da yeni şeyler söylenebileceği iddiasındayız.) Bu dil ya da tahayyül, Türkiye’nin pek çok kent ve kasabasına yaptığını, Diyarbakır’a da yapar. Onu, öncelikle “yöreleştirir”. Ne var ki merkez olarak ima edilenlerin de (İstanbul Ankara’nın) “yöreselliğini” göremeyen yahut Diyarbakır gibi yerlerin de “merkezîliğini” tespit edemeyen bir yöreleştirmedir bu. “Yöre” kavramının nasıl bir işlev kazandığı sorgulanmaya açık olmalıdır: “Yöre”, dillere ve metinlere pelesenk olduğu biçimiyle, hiçbir tarihsel coğrafi ve pek tabii mimari derinlik taşımamaktadır, denebilir.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder