11 Temmuz 2013 Perşembe

Thomas Mann - Mario ile Sihirbaz | Kitaptan okuma parçası

# Thomas Mann - Mario ile Sihirbaz | Kitaptan okuma parçası #

Thomas Mann - Mario ile Sihirbaz | Can Yayınları, Öykü, Çeviren Sami Türk, 224 sayfa, Temmuz 2013.

Mario ile Sihirbaz / Toplu Öyküler II, aralarında çok sevilen ve bu kitaba adını veren “Mario ile Sihirbaz”ın da bulunduğu, Thomas Mann’ın geç dönem öykülerini bir araya getiriyor.

Mario ile Sihirbaz, kesin, açık ve dolaysız diliyle Alman öykücülüğüne yeni bir üslup getiren Nobel ödüllü Thomas Mann’ın, hayranlık verici bir olgunluk dönemi eseri.

                

Mario ile Sihirbaz

Trajik Bir Seyahat Macerası

Torre di Venere'yi hatırlamak, atmosferi açısından rahatsız edicidir. Başından beri havada kızgınlık, tahrik, gerginlik vardı; bunun sonunda da korkunç Cipolla şoku geldi; havadaki tuhaf art niyet, bu adamın şahsında uğursuz ve insanı derinden etkileyecek şekilde vücut buluyormuş ve tehditkârca bir araya geliyormuş gibiydi. Korkuyla biten sonunda (sonradan fark ettiğimiz şekliyle planlanmış ve aslında şeylerin özünde bulunan sonunda) çocukların da orada olması, bu acayip adamın sahte illüzyonlarının eseri, üzücü ve yanlış anlaşılmaya dayanan bir edepsizlikti başlı başına. Bereket versin ki, çocuklar rezaletin bitip felaketin başladığı noktayı anlamadılar, her şeyin oyun olduğunu sandıkları tatlı yanılgıda kaldılar.

Torre, Tiren Denizi kıyısındaki en sevilen sayfiyelerden biri olan Portoclemente'den yaklaşık on beş kilometre uzaktadır, şehir zarafetindedir ve kıyı boyunca uzanan rengârenk otel ve çarşısıyla, bayraklı kuleler, esmer insanlar ve kulübelerle örtülü geniş kumsalı ve gürültülü eğlence işletmeleriyle aylarca kalabalık kalır. Dağlara nazır fıstık çamlığının az bir mesafeden eşlik ettiği kumsal, tüm sahil boyunca oturmaya müsait, ince kumların verdiği rahatlığını koruduğundan, durgunluğu devam eden bir rakibin ortaya çıkmış olması mucize değildir: İnsanın, bu yerin ismini borçlu olduğu kuleyi boş yere aradığı Torre di Venere, yabancı mekânı olarak komşu plajın işini elinden alıyordu ve bazıları için birkaç yıllığına bir idil, dünyevileşmeme taraftarları için bir sığınaktı. Ama böyle mekânlarda her zaman olduğu gibi huzur, çoktan Marina Petriare'ya ve Tanrı bilir nereye doğru, sahil boyunca bir fersah uzaklaşmıştı; biliriz, dünya huzuru arar ve gülünç bir özlemle onun üzerine çullanarak onunla evlenebileceğini ve kendi olduğu yerde huzurun da olabileceğini vehmederek onu kovalar; evet, dünya huzurun yerine yıllık panayırını kurduğunda, onun hâlâ orada olacağına inanmaya kadirdir. Portoclemente'de hâlâ daha sakin ve mütevazı da olsa İtalyanlar ve yabancılar için Torre daha makbuldü.

Oradaki yerler harıl harıl satılsa da herkesin gittiği bu plaja artık gidilmez; insanlar yan tarafa, Torre'ye gider; orası daha nezihtir, ayrıca ucuzdur da, bu özelliklerinin çekim gücü, artık var olmasalar bile, rüştünü ispata da devam eder. Torre'ye bir Grand Hôtel geldi; burada iddialı ve sade, çok sayıda pansiyon ortaya çıktı; denizin üst tarafındaki yazlıkların ve Pineta bahçelerinin sahipleriyle kiracıları artık sahilde rahat değillerdir; temmuz, ağustos aylarında oradaki görüntü Portoclemente'den hiçbir şekilde ayrılmaz: Ortalığı çılgın gibi yakan güneşin ensesini kavurduğu yaygaracı, gürültücü, sevinçli plaj halkıyla dolup taşmaktadır etraf; tayfası, civarı gözleyen annelerin bağırdığı tiz isimleri boğuk bir endişeyle havayı dolduran çocuklardan ibaret düz zeminli, cırtlak boyalı sandallar, ışıl ışıl maviliğin üzerinde sallanır; istiridye, içecek, çiçek, mercan süsü ve cornetti al burro (tereyağlı kruvasan) satıcıları, güneyin kısık ve yayvan sesleriyle, yerde yatanların uzuvlarına basa basa mallarını satarlar.

---

Bu alıntı tanıtım amaçlı yapılmıştır.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

KitapGalerisi Facebook / KitapGalerisi Twitter

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder