14 Mart 2013 Perşembe

Çeviri ve Editörlük Söyleşisindeydik

# Çeviri ve Editörlük Söyleşisindeydik #

13 Mart 2013 akşamı birçok kitapseverin isimlerini sıklıkla duyduğu iki editörün söyleşisi vardı. Yapı Kredi Yayınları'nın katkısıyla organize edilen etkinlik Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi'nde gerçekleştirildi.

Selahattin Özpalabıyıklar uzun yıllardan beri devam eden çevirmen ve editör kimliklerine sahip birisi. 16 yıl Yapı Kredi Yayınları'nda çalıştıktan sonra 2010'da Doğan Kitap'a geçmişti. Oradaki görevine hâlâ devam ediyor.

Levent Cinemre, son 20 yıldır çevirmen ve editör olarak çalışmakta. Daha önce başka işler yapsa da şu an Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'nda editörlük görevini sürdürüyor.

Söyleşiyi yöneten Birsen Talay Keşoğlu, "Editör kime denir? Editörlük nedir ya da ne olmalıdır?" sorusuyla başladı.

                                    

                    (Soldan: Selahattin Özpalabıyıklar, Birsen Talay Keşoğlu, Levent Cinemre)

Selahattin Özpalabıyıklar tersten bir tanım yaparak editörün ne olmadığını anlattı, bunu anlatırken kullandığı mizahi dil de söyleşiyi izleyenlerin sempatisini kazandı.

Özpalabıyıklar konuşmasına şöyle devam etti: "Siz kitabı çevirdiniz mi? Hayır, onu çevirmen yapıyor. Yazdınız mı? Hayır, onu yazar yapıyor. Yayımladınız mı? Hayır, onu yayınevi yapıyor. Bastınız mı? Hayır, onu matbaa yapıyor. Dağıttınız mı? Hayır, onu dağıtımcı yapıyor. Peki siz ne yapıyorsunuz? Bu saydıklarınızın dışında kalan her şeyi yapıyorum."

Özpalabıyıklar, editörün önünde duran metne hem yüzde yüz imânla hem de yüzde yüz imânsızlıkla bakması gerektiğini ekleyerek, editörün bir paranın yazı turası gibi değişebilen konumuna da dikkat çekti. Bunun ardından Umberto Eco'dan bir alıntı yaparak, okurun metinle arasında yaşanan karşılaşma için şunu ekledi: "İnançsızlığın geçici olarak askıya alınması." Yani, okur bir metin karşısında şöyle der: Sen şimdi bana yalan söyleyeceksin, bunu biliyorum. Şimdi beni bu yalana inandır bakalım.

                                       

Levent Cinemre, söyleşinin odak noktası olan çevirmen editörlüğü konusunda şunu belirtti: "Çevirmene önce şunu söylerim: Yazar tanrıdır, sen de onun peygamberisin. Onun cümlelerini okura sen ileteceksin."

Levent Cinemre, editörün her şeyden önce "seçen" kişi olduğunu ekleyerek, yaptığı ya da yapmak istediği işleri sürekli "kollayan" kişi olması gerektiğini sözlerinde özellikle belirtti. Editörün işinin hep devam ettiğinin, kitap çıktıktan sonra bile ve hatta yıllar sonra dahi kitabının arkasında durabilmek için kitabın sağlam, dikkatli ve özenli hazırlanması şartını gözetmenin doğru olacağını savundu.

Selahattin Özpalabıyıklar, bir editörün her şeyi bilemeyeceğini ve dolayısıyla doğru bilgiye ulaşması da şart olduğundan bu konuda herkesten daha dikkatli davranması gerektiği üzerine, kendi sözlüğünü hazırlayan Johnson'dan bir alıntı yaptı: "İki tür bilgi vardır: Biri konuyu gerçekten bilmektir; diğeri o konuyu kimin en iyi bildiğini bilmektir."

Levent Cinemre, odasının duvarına astığı bir yazıyı söyleşiye katılanlara da gösterdi. Yazının altındaki imza çok tanıdık bir isimdi: Stephen King. Cinemre'nin King'in "On Writing" isimli kitabından yaptığı alıntı şöyleydi: "The editor is always right. (...) Put the way, to write is human, to edit is divine." Cinemre bu cümleyi "Editör her zaman haklıdır. Yazmak insanidir, editlemek (yayıma hazırlamak) ilâhi..." olarak çevirdi.

Selahattin Özpalabıyıklar, editörün çok şey bilen / bilmesi gereken insan olması gerektiğini belirtirken şunu da unutmadı: "Editör haddini de bilmek zorunda." Editör, yazarların ya da şairlerin bir kelimeyi farklı biçimlerde yazmasını hemen "yazım hatası" olarak değerlendirmeden önce mutlaka yazara ya da şaire danışmalıdır. "Metni yazan kişi özgürdür ve editör müdahale etmeden önce metni yazana mutlaka danışmalıdır, çünkü editörün önündeki metni istediği gibi kesip biçmeye hakkı yoktur. Bazı metinlerde yazar tarafından 'bilinçli yanlışlar' yapılabilir, editör bu durumda uzlaşan kişi de olmalıdır."

Yaklaşık 90 dakika süren söyleşi katılımcılar açısından çok keyifli ve bilgilendiriciydi. Ancak söyleşi için tahsis edilen oda çok küçüktü, odanın içindeki insan sayısı kadar kişi de koridora atılan sandalyelere oturmak zorunda kaldı. Havalandırmanın da çalışmadığı bir ortamda bu iki önemli editörü kan ter içinde kalarak dinledik. Bir dahaki sefere teknik donanım da yerinde olursa daha güzel olur.

Bu etkinliği düzenleyen Yapı Kredi Yayınları'na ve onca işleri arasında gelip boğaz patlatan Selahattin Özpalabıyıklar ve Levent Cinemre'ye kendi adımıza çok teşekkür ederiz...

(Etkinlik fotoğrafı: Ayşe Müge Gerdan)

--- KitapGalerisi adına Tuna Bahar ---

4 yorum:

  1. Çok teşekkürler Tuna, keşke vakit olsaydı da söyleşi sonrası tanışıp uzun uzun konuşabilseydik...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef çıkmam gerekiyordu, umarım başka bir güzel ortamda oturup konuşabiliriz. Sizden öğreneceğimiz çok şey var...

      Sil
  2. Biz kalabalıktan olayı içeri hiç giremedik. Söyleşiyi de dinleyemedik dolayısıyla. Sinir olduğumuzu belirtmeye gerek var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, birçok kişi ya geri döndü ya da koridora atılan sandalyelere oturmak zorunda kaldı. (Ben ve birkaç kişi için ek sandalye içeri attılar ve öyle oturabildik, yoksa biz de dışarıda kalacaktık) Umarız bir dahaki sefere daha güzel bir organizasyon yaparlar. En azından umudumuz bu yönde...

      Sil