15 Temmuz 2014 Salı

Kara Kraliçe Kösem (Cep Boy)

Kara Kraliçe Kösem (Cep Boy), Demet Altınyeleklioğlu tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |  Artemis Yayınları, Roman, 9786051424736, 814 Sayfa, Temmuz/2014
Kitabın 434. ve 435. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Hala dehşet içindeydi. Handan Sultan dairesine dönerken kara kara düşünüyordu. Nereden çıkardı bu kız, Eftalya'nın öldüğünü?
Hiçbir delili, ispatı yoktu.
Ortada ne bir ceset, ne bir kan vardı. Gören, duyan tanık da yoktu.
Sadece "Eminim validem," diye dizlerini dövüyordu. "Eftalyam öldü. O artık cennette."
Eee, nasıl bu kadar emin konuşabiliyordu.
"Öldü de ne demek? Hasta mıydı?"
Bunu sorar sormaz kızın yüzünde beliren esrarengiz tebessüm gözünün öndeydi.
"Yanlış dedim efendimiz. Ölmedi. Eftalya öldürüldü..."
Ayağa fırlayışını hatırladı. "Olmaz öyle şey!" Az daha, haremde benim haberim olmadan kimse öldürülemez, diye bağıracaktı. Bereket kendini çabuk toparlamıştı. "Kim, kim yapabilir böyle bir şeyi? Kim cesaret eder buna?"
Bilmiyordu ama Mahpeyker'in duruşunda, bakışında, gözlerinde öyle bir ifade vardı ki, kızın öldürüldüğüne gizliden gizliye kendisi de inanmaya başlamıştı. Tevekkeli değil diye söylendi sessizce, sırra kadem bastı. Ne ses, ne nefes. Kaçsa arkasında bir iz, bir haber bırakmaz mıydı? Yer yarılmış, kız içine düşmüştü sanki. Demek... Ama kim yapardı bunu? Neden yapardı? Bilmedikleri bir düşmanı mı vardı acaba?
Bu işi kurcalamak mıyım, diye sordu kendi kendine. Aklı hemen, hayır, diye kestirip attı. Kurcalama.
Ama o kurcalamasa bile o kız kurcalayacaktı. Bir bit yeniği vardı bu işin içinde.
Hiç uçarı, kaçarı yok Handan, dedi kendi kendine. Kimse bu kıza engel olamaz.
Aklı, ölüm hariç, diye tısladı.
Karıştırma şimdi aklımı, diye homurdandı kadın. Dirisi lazım bana. O kızı kimse haseki sofasında tutamaz. Görmedin mi, ne kadar güzel, ne kadar akıllı. Kaç tuzak kazdım önüne, hiçbirine düşmedi.
Bir ara, odadakiler biraz uzaklaşınca, "Eh artık burada iki kadın biraz zor olacak herhalde," diye fısıldamıştı kulağına. "Yani sen ve o. Mahfiruz. Sultan oğlumuza söylesek de diyorum, helalini bir süreliğine kasırlardan birine gönderse. Eee ne de olsa Mahfiruz artık çocuklu kadın. Şehzade Osman'a karşı sorumlulukları var. Bebek bu, huzur, sükun bırakır mı ortada? Hünkarımızın huzuru bozulmasın diye yani... Birkaç ay sonra döner. Şehzademiz de biraz ele avuca gelir."
Mahpeyker'in bu yemin üzerine atlaması lazımdı, değil mi? Ama hayır. Hemen itiraz etmişti hüzünle. "Böyle bir ayrılığa sebep olmak istemem Sultanım." Ayol gözleri bile bulutlandı, diye geçirdi aklından o anı hatırlayınca.
"Ne Hünkarımı şehzadesinden, ne küçük prensi pederinden ayırmayı doğru bulmam. Kendi saadetim ve huzurum için başkasının mutluluğuyla oynamayı Tanrı bana göstermesin."
Bak sen şu laflara, diye başını salladı.
Evet, başka çare yoktu. Kız bildiği yolda yürüyecekti. Tabii Handan'ın, onun boynuna geçireceği iple. Nereye kadar giderse, oraya kadar gitsin diye salacaktı ipini. Duracağı yeri bilmezse, bildirirdi. Çekiverirdi ipi.
Daireye döndüklerinde akşam ezanı okunuyordu. "Haber gönder," dedi Nevcihan'a. "Mahfiruz Sultan gayrı gelebilir."
Mahfiruz yerine haberi geldi. "Sultan çok özür diliyor. Aniden rahatsızlandı. Münasip başka bir zamanda validemizi rahatsız ederiz gayrı diyor."
Handan Sultan, kadın anlayacağını anladı tabii, dedi kendi kendine. Ne dağlıdır o. Hemen kılıcını kuşandı baksana şuna.
Kuşanırsa kuşansın, dedi aklı.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder