10 Temmuz 2013 Çarşamba

Emine Sevgi Özdamar - Annedili

# Emine Sevgi Özdamar - Annedili #

Emine Sevgi Özdamar - Annedili | İletişim Yayınları, Edebiyat / Hikâye, Çeviren Fikret Doğan, 103 sayfa, Temmuz 2013.

Emine Sevgi Özdamar, 1946'da doğdu. Muhsin Ertuğrul, Beklan Algan, Ayla Algan, Haldun Taner, Melih Cevdet Anday ve Nurettin Sevin'den tiyatro eğitimi aldı. 1976'da Almanya'ya gitti. Brecht'in öğrencisi Benno Besson ve Matthias Langhoff'la başasistan, dramaturg ve oyuncu olarak Berlin, Paris, Avignon, Lyon, Münih, Frankfurt, Bochum şehir tiyatrolarında çalıştı. Paris Vincennes Üniversitesi, çalışmalarından dolayı kendisine doktora yapma hakkı tanıdı. Kitapları 17 dile çevrildi.

‘Emine’ Sevgi Özdamar’ın Türkçeye ilk kez çevrilen kitabı Annedili, insanın evinden, dilinden uzak olması, evin kelimeleriyle evi hatırlama çabası, eve doğru bakmak üzerine birbirine değen dört hikâyeden oluşuyor. Özdamar’ın, romanlarında da olduğu gibi kendi hayatından izler taşıyan, birbirinden kaçan ama yine birbirine sığınan hikâyeleri çok dilli bir okuma sunuyor.


Benim lisanımda dil şu anlama gelir: Lisan.

Dilin kemiği yoktur, onu nereye döndürürsen oraya döner.

Döndürülmüş dilimle bu Berlin şehrinde oturuyordum. Zenci kafesi, Arap müdavimler, yüksek tabureler, sallanan ayaklar. Bayat bir ay çöreği tabakta can çekişiyor, garson mahcup olmasın diye hemen bahşiş veriyorum. Annedilimi ne zaman kaybettiğimi bir bilebilsem. Bir keresinde annemle ben annedilimizde konuşuyorduk. Annem şöyle dedi bana: "Biliyor musun, öyle bir konuşuyorsun ki, her şeyi tastamam anlattım sanıyorsun, oysa birdenbire bazı sözleri söylemeden atlıyorsun, sonra gene rahat rahat anlatıyorsun, ben de hoop seninle birlikte atlıyorum, sonra rahat bir nefes alıyorum." Sonra da şöyle dedi: "Saçlarının yarısını Almanya'da bırakmışsın."

Onun annedilinde söylediği annecümlelerini şimdi ancak sesini gözümün önüne getirdiğimde anımsayabiliyorum, cümlelerin kendisi iyi öğrendiğim yabancı bir dil gibi geliyordu kulağıma. İstanbul neden böyle karanlık diye sordum ona, "İstanbul'un ışıkları hep böyleydi, senin gözlerin Alman ışıklarına alışmış," dedi. Türk annesini daha hatırlıyorum, onun annedilimizde anlattıklarını da. Darağacına götürecekler diye hapishanede geceleri gözünü uyku tutmayan bir gencin annesiydi. Bu anne: "On bir yıl önce hastaneden geldim. Bir de baktım, bahçe polis kaynıyor, beynim yerinden fırladı; komşulara sordum ne oluyor diye, dediler, galiba senin oğlan için geldiler. Bahçeye girip ilk polisin yanına gittim. Sen neden benim bahçeme girdin, dedim. Senin oğlun yakalandı, dedi. Benim oğlum neden yakalansın ki, hem arama emrin var mı bakalım, dedim; okumam yazmam yok. Evet var, dedi. E öyleyse ne duruyorsun, eve gir de ara, dedim. Evin içi ağzına kadar doluydu, dizlerimin üzerine çöküp oturdum, oradan kalkamadım, oğlum ne yapmış ki diye sordum. Senin oğlun anarşist, dediler."

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

KitapGalerisi Facebook / KitapGalerisi Twitter

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder