Vatanı Sattık Bir Pula, Hıfzı Topuz tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da %20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Remzi Kitabevi, Roman, 9789751415790, 255 Sayfa, Ekim/2013
Kitabın 7.8. ve 9. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Çocukluk, İlkgençlik, Evlilik
Namık Kemal'in Çocukluğu
19. yüzyılda Osmanlı topraklarında efsane bir şair yaşadı. Vatan sevgisinin ne olduğunu anlatabilmek için yıllar boyu belleklerden silinmeyen hamasi şiirler yazdı. Avrupa'ya kaçtı. İngiliz ve Fransız yazarlarının düşüncelerinden yararlanarak bilgisine hazineler kattı. Yurda döndü. Yazdığı Vatan Yahut Silistre adlı oyun bütün İstanbul halkını ayağa kaldırdı. Sultan'ın ve sadrazamların baskısına, keyfi yönetime ve zorbalığa karşı direndi. Vatan aşkının ve özgürlüğün simgesi oldu. Sürgünlere gönderildi, adını altın harflerle Osmanlı tarihine yazdırdı. 48 yıllık yaşamının on sekiz yılı sürgünde geçti. Ama son dokuz yıl devlet hizmetindeydİ. Düzenden yana oldu, padişaha Övgü dolu mektuplar yolladı. Devleti kurtarmaya çalışan üst düzeyde bir kahraman durumundaydı.
Kimdi o ünlü kahraman?
Gelin bu efsane şair Namık Kemal'i yakından tanıyalım.
Namık Kemal'in babası Mustafa Asım Bey tarihe meraklıydı, Arapça ve Farsça bilirdi, önceleri mal müdürlükleri yapmış, müneccimliğe de yönelmişti. Yani astrolojiyle uğraşıyor, yıldız falına bakarak geleceğin gizemlerini çözmeye çalışıyordu. Müneccimlik bir zamanlar önemli bir işti. Bazı kumandanlar savaşlarda taarruza geçmeden önce başarı olasılıklarını müneccimlere sorarlardı. Bu, kökünü Ortaçağın karanlıklarından alan, bilim dışı bir araştırma yolu, yani falcılıktı.
Mustafa Asım Bey, ünlü bir Osmanlı ailesinden geliyordu. Büyük dedesi Topal Osman Paşa sadrazamlığa kadar yükselmişti. Asım Bey, genç yaşlarda Abdüllatif Paşa adında varlıklı ve bilgili bir muhassılın kızını aldı. Muhassıl diye taşrada vergi toplayan görevlilere deniyordu. Abdüllatif Paşa o dönemde Tekirdağ Muhassılıydı. Arnavut kökenli ve Bektaşi'ydi. Asım Bey de kayınpederinin evine içgüveysi olarak yerleşti.
Eşi, yani Abdüllatif Paşa'nın kızı Fatma Zehra da görgülü ve bilgili bir hanımdı. Paşa, kızına çok düşkündü. Bir süre sonra 21 Aralık 1840'ta Zehra Hanım nur topu gibi sevimli bir oğlan doğurdu. Asım Bey birkaç gün sonra çocuğunu kucaklayarak bir dervişe götürdü. Derviş, yavruyu okuyup üfledikten sonra dualarla çocuğa Mehemmed Kemal adını koydu.
Kemal'in ilk yılları Tekirdağ'da ana ve babasıyla birlikte büyükbabasının evinde geçti.
Çocuk beş yaşındayken paşa Afyon muhassıllığına atandı. Asım Bey, eşi Zehra Hanım ve oğlu Kemal de paşayla birlikte Afyon'a taşındılar. 1845 yılının Mart ayıydı. Soğuk bir kış günü paşanın eşyaları iki at arabasıyla Afyon'a getirildi. Aile de ayrı bir arabayla çamurlu yollara bata çıka Afyon'a ulaştı.
Afyon'un adı o dönemde Karahisar-ı Sahip Sancağıydı. Sancak, Hüdavendigâr eyaletine bağlıydı. Tanzimat'ın ilanından sonra yitirilen savaşlarda Rumeli'den ve Kafkasya'dan buraya çok sayıda insan göç etmişti. Kentin yaklaşık dörtte biri Ermenilerden oluşuyordu. Türkler ve Ermeniler aynı mahallede barış içinde, birlikte yaşıyorlardı.
Abdüllatif Paşa ailesini kente gelirken etkileyen İlk manzara peri bacaları gibi dizi dizi kayalar ve onların ardında yükselen Karahisar Kalesi olmuştu. Kemal, kaleyi hayranlıkla izliyor ve içini korku kaplıyordu.
Araba sonra kent yollarına saptı. Kemal ilk kez bu kadar zengin bir çarşının içinden geçiyordu. Büyük hanların arasında uzanan çarşılarda neler yoktu ki? Dericiler, pabuççular, samancılar, yemciler, yağcılar, bezciler, saraçlar, zahireciler, af-yoncular, demirciler, bakırcılar, kalaycılar, gümüşçüler, daha neler neler...
Geçtikleri yollarda büyük camiler, mektepler ve bir Mevlevihane vardı.
Abdüllatif Paşa'yı en çok ilgilendiren tarihsel yapılardan biri bu Mevlevihane oldu. Torununa şöyle dedi:
"Bak yavrum, burada ilk işim sana şu gördüğün Mevlevihane'yi gezdirmek olacak. Şimdiden şunu aklında tut, burası 16. yüzyılda Hz. Mevlâna'nın yedinci kuşak torunlarından Sultan Divani zamanında yapılmıştır."
Kemal Mevlevihane sözünü ilk kez duyuyordu. Bunu hiç unutmadı. Araba az sonra eski bir konağın önünde durdu. Oraya yerleşeceklerdi. Paşa ve ailesi bu türlü göçlere alışık oldukları için konağa yerleşmekte güçlük çekmediler.
Kemal, konağı ve mahalleyi çok sevdi. Sokakta kendine arkadaşlar edindi. Babası Mustafa Asım Bey, annesi Zehra Hanım ve dedesi Abdüllatif Paşa da çocukla çok ilgileniyor ve onu yetiştirmeye çalışıyorlardı.
Paşa, torununa verdiği sözü tuttu, damadıyla birlikte çocuğu Sultan Divani Mevlevihanesi'ne götürdü. Kemal heyecan içindeydi. Onu en çok ilgilendiren yer de hattat odası olmuştu. Büyüyünce böyle bir çalışma odasına sahip olmayı ne çok istiyordu. Mevlevihane'deki derviş odaları, matbah (mutfak), semahane ve avludaki mezarlık da çocuğu büyüledi.
Kemal, dedesinin Afyon'da bulunduğu üç yıl boyunca sık sık Mevlevihane'ye gitmek fırsatını buldu, sema ayinlerine ve aşure yemeklerine katıldı.
kitap